Demokrasi, insanlığın “insanca yaşama” idealinin önündeki engelleri aşmak için bulduğu ve daha iyisi bulunana kadar “en iyi” yönetim biçimi. Ama aynı zamanda, anlama ve algılanma açısından da, sürekli başının gözünün yarıldığı da vahim bir gerçek. Sömürge olduğu yetmezmiş gibi bir de diktatörlük altında inlerken, levhasında “demokratik” yazan, bayrakları ve sınırları başkaları tarafından çizilen ülkeleri anımsayın.
Demokrasi geniş, derin ve yüksek bir ön hazırlık, içselleştirme ve yaşama biçimine dönüştürme çabası istiyor. Kadim topraklarımız bunu, “Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma” diye özetlemiştir. Ne işine geldiği ve yalnızca sana yarayacağı zamanlarda demokrat kesilmek bir erdemdir, ne de işine gelmediği zamanlarda önüne engel koyup, bunun ahlaki ve vicdani hesaplaşmasından kaçmak bir yetenektir. Öte yandan demokrasi ile “özgürlük” arasında doğrudan bir ilişki ve “kalite göstergesi olma” hali vardır ki, bireysel ve toplumsal yaşam alanlarında ya da bir ülkede demokrasinin olup olmadığına dair, harika bir turnusol işlevi görür. Bilim, sanat, emek, düşünce ve ifade, basın, üniversite, hukuk, inanma ve tapınma, cinsiyet, basın… Kısaca hayatın tüm alanlarının bu turnusolde sınandıktan sonra ortaya çıkacak sonuç, o memlekette demokrasinin varlığını, varsa kalitesini eğip bükmeden gösteriverir.
Demokrasi, “elde var bir” dayatmaları ve “benim için, bana göre, benim istediğim gibi” koşulları içinde olamaz. Onun adına başka bir şey denir, bu bir. “Ama”lı, “fakat”lı gerekçelerle tarif edilmeye başlanmışsa, o coğrafyalarda ya demokrasi yoktur ya da daha fecisi demokrasi bir kılıfa ve ambalaja, kocaman bir sahtekarlığa dönüşmüştür. Bu da iki. Demokrasinin “ama”sı, “fakat”ı yok mudur? Olmaz mı? Demokrasi, çok katı ilkelere ve yaptırımlara dayanır. Irktan, dinden, kökenden, mezhepten yana tümce kurmaya başladığınız anda tepenize çöker, kendinize ait olanı dayatıp diğerlerini küçümsemeye, tahakküm altına almaya, ötekileştirmeye, boğmaya niyetlendiğiniz anda, sizi sanık iskemlesine oturtuverir. Bilime, sanata, düşünceye dil uzatmayı, müdahale etmeyi, biçimlemeyi, size hizmet etmiyor diye örselemeyi ve yok etmeyi aklınıza bile getiremezsiniz. Ya sizi akıl sorunu var diye tedavi altına, ya da azılı bir suçlu olarak dört duvar arasına sokar. Hukuk başta olmak üzere, toplumsal yapının iskeleti olan kavram ve kurumlara müdahale edip, sizden yana çalışmalarını dayatırsanız, demokrasiye kast etmiş bir faşist olarak, bunun bedelini yine o kavram ve kurumlar aracılığıyla verirsiniz. “Ben yaptım oldu”, “Bana bu hakkı, beni seçenler verdi” gibisinden bahaneler sizi kurtaramaz. Sayesinde geldiğiniz makam ve edindiğiniz yetkiler, sizi öncelikle demokrasiye karşı tartışılamaz sorumluluk ve yükümlülükler ile dengelenmiştir. Bu terazinin dengesi kaçtığı anda, demokrasi sizden bunun bedelini sorar. Geçmişin örneklerini sıralamaya gerek var mı?
İronik olan şudur ki, demokrasinin ne olduğunu, önemli ama tek başına yetmeyen göstergelerinden “seçim” sayesinde tartışıyoruz. Oysa bunları bildiğimiz için, güle oynaya sandıklara gitmemiz gerekmez miydi? Bugün adaylardan biri hapisteyse, kendini tarif etmesi için ankesörlü telefondan on dakika bir kanala bağlanması konuşuluyorsa -konuşulabiliyor ve bu durum gayet makul karşılanıyorsa- ne denilebilir? Devleti zaaf içinde gösterme pahasına, sandıkların taşınması gibi tuhaf çözüm önerileri kabul görüyorsa, bu durum nasıl açıklanabilir? Adaylardan biri, “Bana yer verilmezse, önlerinde miting yapacağım” dedikten sonra, yandaş ekranlarda görünebiliyorsa, hangi tarafsızlık? Kendine yazar diyebilen bir tip, kitabını referans göstermeye kalkıştıklarında, hepsini uydurdum, belgesiz ve bilgisizdir deyip, yazarlığın yüzünü kızartıyorsa, bırakın seçimi demokrasiyi falan, hangi erdem? Demokratik mücadele ile baskı, korkutma, bilgi-belge kirliliği ve eşitsiz bir yarışın getirilerinden medet ummak birbirine karıştırılıyor, en azından bu izlenimi ortadan kaldırmak için, en ufak bir çaba gösterilmiyorsa, ne seçimi?
Demokrasi bu değil ve kazanılacak hiçbir şey yok. Kaybedenler Kulübü'nün bilmediği asıl gerçek işte bu. Bu gerçekle yüzleşmeden, hiçbir şey başarılamaz. Bakınız: Demokrasi tarihi.