Küçücük bir kedi.
Sevimli mi sevimli bir oğlan.
Antalya Muratpaşa’da, sokakları ev bilmiş. Zaten bu dünyaya gözlerini açalı da 3, bilemedin 4 ay olmuş.
Onun da şansı, binlerce sokak hayvanı gibi yaver gitmedi.
Sadist, sapık bir canavara rastgeldi.
Yürüyemeyecek haldeyken hayvansever Rus Yana Krall buldu onu.
Araba çarptı sandı, apar topar veterinere götürdü. Yapılan muayenede korkunç gerçek ortaya çıktı. Tecavüze uğramıştı minik yavru.
Tedavisi bitince Krall aldığı yere geri koydu onu. 3 gün sonra bu kez daha kötü haldeydi kedicik. İşkenceye uğramıştı. Cinsel organı kesilmiş ve kuyruğu yarılmıştı.
Duyanlar, kediciği yaşatmak için gereken veteriner masrafına yardım ettiler. Ama olmadı.
Kedicik yaşama tutunamadı.
O ne ilk, ne son... Ne de bu, işittiğimiz en vahşice olay ne yazık ki.
Hayvan Hakları İzleme Merkezi (HAKİM) tarafından açıklanan rapora göre, Türkiye’de son 5 ayda hayvanlara yönelik 8 milyon 315 bin 234 yaşam hakkı ihlâli, bin 444 işkence vakası, 155 terk etme vakası ve 1 cinsel şiddet vakası yaşandı.
Tabii bu rakamlar sadece tespit edilebilen vakalar için geçerli. Bir de kimsenin duymadığı, bilmediği ihlaller var. Kan donduran nice olaylar var; hiçbir istatistikte yer almayan...
Öyle bir ülkede, öyle bir dünyada yaşıyoruz ki... İnsanın insana; insanın kendi çocuğuna, kardeşine, annesine, babasına; insanın hayvanlara, çevreye karşı işlediği suçlar zifiri karanlık bir tablo oluşturuyor.
Böyle insanlarla aynı mahallede, aynı şehirde, aynı ülkede, aynı dünyada hatta aynı evrende yaşıyor olmak bile beni korkutuyor. Bu konuda yalnız olmadığımı da biliyorum.
Çevremdeki hemen herkes aynı fikirde.
Üstelik birçok suçun cezasına “ceza” demeye bin şahit ister. Sokak hayvanları mesela; eşya statüsünde. İşkence etsen, öldürsen, alıp alacağın para cezası olur ancak.
Çaresizlik, çözümsüzlük kahrediyor.

* * *

Annem “Biraz da komik, güzel şeyler yaz. Çok üzülüyorum okudukça” demişti geçen hafta. Üzgünüm anne. Bu hafta da olmadı.

Belki bir sonrakine...