Tekrarlamakta yarar var: Ülkemizde uygulanan ‘Çin aşısı’ CoronoVac, Pasteur’den bu yana uygulanan geleneksel bir yöntemle, virüsleri öldürerek hazırlanıyor. Ağır enfeksiyonları önlemede çok etkili, diğer aşılara oranla yan etkisi çok az; orta ve uzun vadede bir yan etki de beklenmiyor.

Aşı, mutasyon geçirmiş virüse etkili olacak mı?

Bu günlerde en çok sorulan soru bu. Yanıtı bilinmese de, virüsün çok küçük bir bölümünü değil, tümünü içeren ve tümüne karşı antikor oluşmasını sağlayan CoronaVac gibi aşıların, diğer aşı türlerine oranla mutasyondan daha az etkileneceğini düşünüyorum. Ayrıca aşıdan asıl beklentimiz, enfeksiyon gelişse bile ağır geçmesini ve başkalarına bulaştırmayı engellemesi. Elde edilen veriler, Çin aşısının bunu başaracağını gösteriyor. Böyle düşünmeme yol açan etkenlerden biri de bilimsel bir makale…

Kabakulak aşısı ağır Kovid-19 enfeksiyonunu önlüyor mu?

İlgi çekici makaleye göre, Kızamık-Kabakulak-Kızamıkçık (KKK) aşısı uygulanmış ve özellikle kabakulak virüsüne karşı antikora sahip olan kişiler, Kovid-19 geçirseler bile, enfeksiyonu hafif belirtilerle veya belirtisiz olarak atlatıyorlar. Kabakulağa karşı antikor düzeyi ne kadar yüksekse, Kovid-19 o kadar hafif geçiyor ve aradaki bu ters bağıntı (korelasyon) son derece anlamlı (P değeri 0,001’den küçük). Bu veri, gençlerde Kovid-19’un daha hafif seyretmesinde, bu kombine aşının da etkili olabileceğini düşündürüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nden Gold ve arkadaşlarının imzasını taşıyan araştırma, Amerikan Mikrobiyoloji Derneği’nin mBio dergisinde yayınlanmış; 10 kişilik ekipte, ABD dışından sadece Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ramazan Azim Okyay yer alıyor.

Bu sonuçlar ve Kovid-19’da ölüme yol açan etkenin virüs değil, virüse karşı bağışıklık sistemimizin aşırı yanıtı olması, bana ‘Hijyen Teorisi’ni anımsattı.

Hijyen teorisi ve Kovid-19

Bebekler doğduktan sonra onları cam bir fanusun içine koyuyoruz… Emziğini, biberonunu, giysilerini sürekli kaynatıyor; reklamlarda matah bir şeymiş gibi “mikropların yüzde 99;9’unu öldürür” veya “hijyen sağlar” sözleriyle pazarlanan ürünleri kullanarak, tüm çevresini ‘steril’ hale getiriyoruz. Bırakın pire, bit, tahtakurusu veya arıyı; sivrisinek bile sokmuyor artık çocuklarımızı. Başka çocuklarla bir arada oynamalarına izin vermiyoruz. Raf ömrü uzun besinler ve sularımız öyle ‘steril’ ki bağırsak floramızın (mikrobiyota) çeşitliliği üçte birine indi; parazit kalmadı, neredeyse. Sadece zararlı olanlar değil, yararlı olan mikroorganizmalar da ortadan kalktı. On binlerce yıldır bu düşman ve dostlarla birlikte yaşamaya veya savaşmaya alışık bağışıklık sistemimiz, artık bize yarar yerine, iki yolla zarar verebiliyor.

İlki, saldıracak düşman bulamayınca, kendi hücrelerine saldırabiliyor; romatoid artrit, Crohn, ülseratif kolit, multipl skleroz (MS), Hashimoto gibi hastalıkları daha sık duymamızın nedeni bu. İkincisi, basit bir mikroorganizmaya karşı aşırı reaksiyon verebiliyor. Örneğin evlerimizde, yataklarımızda yaşayan, ‘ev tozu akarı’ da denen, Dermatophagoides cinsi parazitlerin dışkılarını soluduğumuz zaman broşlarımız daralıyor, salgılarımız artıyor ve astım nöbetleri ortaya çıkıyor.

Bu hijyen teorisinin Kovid-19’da da geçerli olduğunu düşünüyorum. Savaşmayı bilmeyen acemi ordu, kolay alt edebileceği bir düşmana karşı, bıçak veya tüfek yerine atom bombası kullanıyor, sitokin (bradikinin) fırtınası yaratarak. Ağır enfeksiyonları önlemede etkili kortizon ve tosilizumab adlı iki ilacın da bağışıklığı dizginleyici etkiye sahip olması, bunu kanıtlıyor.

Bu arada, Koç Üniversitesi’nden dostum Prof. Dr. Önder Ergönül, Kovid-19 tedavisinde ülkemizde sık kullanılan favipiravirin ve gelişmiş antibiyotiklerin hiçbir etkinliklerinin olmadığını, aksine direnç gelişmesine yol açabileceklerini söylüyor.

Çözüm

Öncelikle, son derece güvenli olan Çin aşımızı olacağız ve çocuklarımıza, hekimlerin önerdiği tüm rutin aşıları (KKK dahil) uygulatacağız. ‘Hijyen’ konusunda aşırıya kaçmayacağız. Yaşımıza uygun düzenli spor; sağlıklı, doğal ve dengeli beslenme ile iyi uyku, sağlıklı bir bağışıklık sistemi için çok yararlı. Evde kedi veya köpek beslemenin de çocuklarımızın bağışıklığına ve ruhsal gelişimlerine olumlu etkileri var. Bizsiz yaşayamayan cinslerdeki terk edilmiş veya sahipleri tarafından bakılamayan kedi ve köpekleri edinmenizi öncelikle öneririm.