Nasıl toparlayacağım, kitaplaşacak değerde olanları nasıl seçeceğim ve ne zaman yayınlayacağım bir muammadır. 30 yıla yakındır köşe yazarım. Milliyet Ege’de Suat Taşer hocamla, İzmir’in tiyatrosu üzerine yazdığım dizi yazı için yaptığım söyleşiyle başlamıştım. Cumhuriyet Ege, Sol, dergiler, elbette Kent Yaşam başta olmak üzere internet gazeteleri, derken Gazete 9 Eylül’de yıllar ve yazılar birbirini izledi. Bunların arasında “kumpas faciaları” sürecinde, bir dayanışma göstergesi olarak bir süre Aydınlık’ta da yazdım. Özellikle vurguluyorum ve samimiyetime, gazetenin hallerine, bugün hayatı ve ülkeyi okuma niteliği ile yönelişine dair düşüncelerimi “anılarıma” saklıyorum. Şimdilik geçelim. Saymadım ama köşe yazılarımın toplamı 2500 dolayında olmalı. Bunlardan 400’den fazlası bu gazetede yayınlanmıştır.

9 Eylül serüvenim değerli dostum Atila Sertel sayesinde başlamıştır. Cumhuriyet Ege, hiç de yeri değilken kapatılmış, sevgili Serdar Kızık’ın telefonla haber verip teşekkür etmesi de olmasa, Cumhuriyet’e yakışmayacak biçimde ek ve “Patika” yazılarım bitirilmişti. Kısa süre sonra “Gelecekten hepimiz sorumluyuz” diyen bu gazetede yazmaya başladım. Bizim gazetede “köşe adı” kullanılmaz, ben hiç de başaramadığım kişisel arşivim adına, bu yazılara “Haluk’un Defteri” adını verdim. 9 Eylül yazılarım, bir gün bu adla kitaplaşacaktır.

Gazete bildiğiniz gibi İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından çıkarılıyor. Bu süre içinde Atila Sertel’in, kadim dostum Misket Dikmen’in Cemiyet Başkanlığını yaşadım. Şimdi o nöbeti değerli arkadaşım Dilek Gappi tutuyor ve gazete çok saygın emekçiler sayesinde kâğıt ve internet sayfası olarak sizlere ulaşıyor. Günümüzün toza dumana bulanmış atmosferinde, bir yerel gazetenin basımdan dağıtıma neler yaşadığına, yıllar içinde çok yakından tanık oldum. Ayrı bir konudur ya, size bir kentin gazeteleri ve yayıncılığı ile de çıtasını, kalibresini ve kalitesini belirlediğini, bu bağlamda yazarından okuruna hepimize kaçınılmaz görevler düştüğünü anımsatmak isterim. Kent şovenisti falan değilim ama inandığımı yaşamak, “Sevgilim İzmir’e” bu bağlamda da katkıda bulunmak ve çabalayanlara eklenmek için, elimden geleni yaptığımı, asla vazgeçmeyeceğimi de belirtmeliyim.

Gazetem sayesinde çok saygın okurlarla buluştum, gösterilen ilgiye teşekkür ederim. Gelen eleştiriler sayesinde, kendimle ve kalemimle yüzleştim. Melih Cevdet Anday, Doğan Kuban, Engin Aydın… diye sıralanan ustaları örnek alarak, köşemin bir “makale” olarak, düşünce, irdeleme ve tarihe not düşme kaygısı taşımasını amaçladım. İşi abarttığım, yerel gazete boyutunu zorladığım zamanlar oldu. Kimi zaman işittiğim “Birkaç kez okumak zorunda kalıyoruz!” yakınmalarının nedeni, belki de yapmak istediğim ile yazdığım arasındaki diyalektiği kuramamaktı. Ama köşemin sakızlaşmaması, fotokopi yazılara dönüşmemesi, eşe dosta övgü menkıbeleriyle saçmalamaması, hele ki konjonktürel soytarılıklara benzememesi için elimden geleni yaptım. Olumsuzluklara elimden geldiğince değinmeye ama öznelerine bir de burada alan açmamaya gayret ettim. Kuşkusuz asal meramı “kültür-sanat” olan bir köşeydi. Sıklıkla yinelediğim gibi, hayattan kopuk, korkak, kekeme bir sanat anlayışını reddederim ve sanatın hayata ve her alanda müdahale etme eylemi olduğuna inanırım. Ne kadar uydum ve ürüne dönüştürdüm? Karar okurlarımızındı, ötesi beni ilgilendirmedi. Gazi’nin “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözünü hayatın her alanında şiar edinmiş bir yazar olarak, bu tavrıma ve yazdıklarıma dair gazetemden hiçbir biçimde müdahale görmedim. Bütün bunları neden yazıyorum?

İnsan, yakındığı sorunların parçası olmaya başladığını gördüğü anda, bırakmayı da bilmeli. Yazılarımda “yineleme” tehlikesine düştüğümü görüyorum. Bu nedenle 9 Eylül’deki yazılarımı, tadında bitirmeye karar verdim. Bir söyleşiyle ya da özel konulu bir dosyayla yine buluşabiliriz. Başka bir mecrada buluşmaya gelince, onu da hayat gösterecek. Gazetenize ve emekçilerine sahip çıkmayı sürdürünüz. Çünkü başka “Gazete 9 Eylül” yok. İzninizle