Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye öğrendik, ilkokulda; okullara, resmi kurumlara, dağa taşa kazıdık, bu sözleri. 23 Nisan’larda haykırdık… Peki, bugün egemen olan ‘millet’ mi, yoksa neredeyse padişah yetkilerine sahip tek bir kişi mi? Bu durumdan bizi kurtarabilecek seçimde adayı ‘millet’, yani 60 milyon seçmen mi belirleyecek, yoksa 6 kişi mi?

Egemen olan millet olsaydı, halkın çoğunluğu yönetimden memnun değilken, 19 yıldır aynı iktidar tarafından yönetilir miydik? İki kez yanlış aday gösterdiği için cumhurbaşkanlığı seçiminde başarısız olan ve 9 seçim kaybetmiş biri, cumhurbaşkanlığı adaylığına heveslenebilir miydi?

Bugünlere geleceğimizi daha 1954 yılında Köy Enstitüleri’nin kurucularından İsmail Hakkı Tonguç şu sözlerle açıklarken, sorunun kökenine de parmak basmış: “Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı… Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz, birincisi; köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir, ama gerçek demokrasidir. İkincisi kağıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kağıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz de demokrasinin kolayını seçtik. Çok şeyler göreceğiz daha…”

***

1950’de “Yeter; söz milletindir” sloganı ile iktidara gelen Demokrat Parti, ilk iş Türkçe ezan zorunluluğunu kaldırarak, dinin siyasete alet edilmesinin temellerini attı; ardından Köy Enstitüleri’ni kapatarak, özellikle köy halkının aydınlanmasının önüne geçti. 1951’de ise NATO’ya girdik. Bu üç gelişme, bugünlerin temelini attı. Bir hekim olarak koyduğum tanı bu; tedavisi ise şöyle: ‘Çözüm: Atatürk

Öncelikle cumhurbaşkanlığına bir Atatürkçü’nün aday gösterilmesini sağlamamız gerek. Seçildiğinde, laiklik ilkesine sarılarak, dinin siyasete alet edilmesini engellemek ve emperyal güçlerin çıkarları doğrultusunda cahil bırakılmış halkımızın aydınlığa kavuşması için projeler üretmek gerek… Yıllardır PKK’ya ve uzantılarına verdikleri destek nedeniyle, NATO’daki sözde müttefiklerimizden de hesap sorulmalı…

Bu yolda, daha güçlü olabilmemiz için bazı dostlardan bir ricam var: Cahil bırakılmış halkımıza ‘koyun’ ve benzer yakıştırmalardan, aşağılamalardan lütfen vazgeçsinler… Atatürk’e göre, “Köylü milletin efendisidir” ve “Ulusun yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa, bunun suçu bizde, bugünün insanlarında değildir. Türk’ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır.”

Padişah Vahdettin İstanbul İşgali sırasında Rauf Bey’e “Bir millet var, koyun sürüsü… Buna bir çoban lazım… O da benim…” demişti; Erdoğan ise Aralık 2021’de bir milletvekiline şunları söyledi: “Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz.” Bilmem anlatabildim mi?

Sonuç olarak… Şu sözleri herkesin duyacağı biçimde haykırmamız gerek: “Halk biziz, millet biziz…Egemenlik hakkımızı Atatürk’ten aldık ve kullanacağız. Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için, tarafsız kamuoyu yoklamaları yapılmasını ve milletin desteklediği, en yüksek desteğe sahip kişinin ‘aday’ gösterilmesini istiyoruz.”

Adayımızın açıklanmasını isteyenlere, “Seçim tarihi belirlenir belirlenmez açıklayacağız” denmeli; acelesi olanlara ise, “Hodri Meydan, Derhal Seçim.”

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun…