Altınkum plajı adını güneşin altında altın gibi parlayan, sarı, incecik kumundan alan; endemik bitkileri, turkuaz renkli denizi ve denizin içinin cam gibi görülebildiği serin suyu ile meşhur bir bölge. Çeşme’nin cennetten bir parçası olan bu sahil deyim yerindeyse can çekişiyor.
Geçtiğimiz gün bir arkadaşımla Altınkum’a gidelim de biraz içimiz açılsın, ülke gündeminden uzak ruhumuzu dinlendirdiğimiz, ortamın güzelliği ile gözlerimizi şenlendirdiğimiz, o güzel denizinde serinlediğimiz bir gün geçirelim, dedik. Bir de ne görelim?
*
Altınkum plajında halka ayrılan bölge daracık bir alana sıkışmış; her yer özel “beach” olmuş. Hadi bunu geçtim; sahilin halka ayrılan kısmı pislik içinde. Her yer plastik atıklarıyla, cam kırıklarıyla, paslanmış metal parçalarla dolu. Terliksiz kumda yürümeye kalkarsanız ayağınızı kesebilirsiniz. Canım kum zambaklarının bile çevresinde plastik atıklar, içilip bırakılmış bira şişeleri mevcut.
Oradaki özel plajlardan birinin çalışanı “Belediye gelip çöpleri toplamıyor” diye yakınıyor.
Sahilde mısır satan esnaf ise “İnsanımız çok pis, yediklerini içtiklerini bırakıp gidenler yüzünden Altınkum bu hale geldi” diyor.
*
Altınkum tamamen doğal yollardan oluşmuş, insan eli değmeden binlerce yılda şekillenmiş ve varlığını sürdürmüş bir sahil. O özel kumların üzerine çöp kutuları koyamazsın da en azından plajın girişine yakın, belediyenin her gün düzenli toplayacağı bir çöp konteyneri bulundurmalısın!
Belediyenin düzenli olarak sahilin temizliğini denetlemesi lazım!
Belediye elbette ki tek sorumlu değil. “Normal” şartlarda asıl Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın korumak için varını yoğunu ortaya koyması gereken nadir bir bölge Altınkum…
Tesisleşmeye kesinlikle izin verilmemesi gerekirdi; ama verilmiş.
Korunması gerekirdi, korunmuyor.
Temiz tutulması gerekirdi; ama görüyoruz ki kimsenin umurunda değil!
*
Tabii sadece belediye ve bakanlık meselesi de değil bu. Mısır satan abimizin sözleri çok doğru. İnsanımız maalesef pis! Bu kadar güzel bir yer var ve sen bundan istifade ediyorsun ama geride her türlü pisliğini bırakıp gidiyorsun. Plastik şişeni, torbanı, cips ambalajını, kırılmış şemsiyenin metal direğini, ucu kopmuş terliğini veya cam şişeni yanında alıp sonradan çöpe atmak yerine, Altınkum’un orta yerine atıveriyorsun. O bıraktığın plastik şişe 1000 yılda ancak yok olabiliyor. O bıraktığın cam şişe sıcaktan patlayıp parçaları etrafa saçılıyor. O metaller çürüyor insan sağlığını da tehlikeye atan ciddi çevre kirliliği yaratıyor. Bunu yaparken düşünmüyorsun; için acımıyor, vicdanın sızlamıyor, “bu muhteşem doğayı rezil etmeyeyim” demiyorsun.
Güzel Altınkum’a yazık oluyor.
*
Vatanımızı “cennet” yapan hiçbir değere saygı duymuyoruz, o değerleri korumak için en ufak sorumluluk hissetmiyoruz. Ne devlet yeterince sahip çıkıyor, ne belediyeler… Ne de insanımız özen gösteriyor.
İnanın bu kafayla elimizde avcumuzda “cennetten köşe” diyeceğimiz herhangi bir yer kalmayacak!
Cezve için adalet çağrısı
İstanbul Başakşehir'de Serpil Daşçı'nın kedisi Cezve, siteye tadilat için gelen B. A. tarafından işkence edilerek öldürüldü. Cezve’nin sahibinin “O sadece bir kedi değildi, ben tek başıma yapamam, lütfen peşini bırakmayın” diyerek hayanseverlerden destek istemesi üzerine sosyal medyada binlerce kişi adalet çağrısında bulundu. STK’lar da konuyla ilgili peş peşe açıklamalar yaptı.
Hayvan Hakları Türkiye Platformu daha önce bir sitede tekmelenerek öldürülen Eros adlı kediyi hatırlatarak “Eros için adaleti sağlayabilseydik belki bugün Cezve için adalet istemeyecektik, Cezve yaşayacaktı. Cezasızlık şiddeti meşrulaştırıyor” ifadelerini kullandı. Platformun sosyal medya hesabından yapılan yazılı açıklamada Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a şu çağrıda bulunuldu: “Sayın bakanım Eros için, Cezve için, öldürülen tüm canlarımız için adalet istiyoruz. Yaşamı korumasız bırakan yasa istemiyoruz. Çünkü bu katiller, sadece hayvanları değil insanlığı da öldürüyorlar. Toplum içinde barındırılmamalılar.“
Hayvan Hakları Federasyonu HAYTAP ise hayvana şiddetin sadece hayvanı ilgilendirmediğine dikkat çekti. HAYTAP açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Sokak hayvanlarına yönelik işkenceler, cinayetler ve bu eylemleri meşrulaştırmaya çalışan söylemler sadece masum canlılara değil, aynı zamanda toplumsal vicdana yönelmiş bir tehdittir. Uluslararası araştırmalar açıkça gösteriyor ki, hayvana zarar veren bireylerin insanlara şiddet uygulama eğilimi çok daha yüksektir. Massachusetts Northeastern Üniversitesi’nin araştırmasına göre, hayvanlara eziyet eden kişilerin şiddet suçu işleme riski beş kat daha fazla. Dr. DeViney ve ekibinin çalışmaları, çocuk istismarı yaşanan ailelerin %88’inde hayvana şiddetin de var olduğunu ortaya koyuyor. FBI verileri ise, seri katillerin önemli bir kısmının geçmişinde hayvanlara yönelik şiddet bulunduğunu gösteriyor. Hayvana şiddet, daha büyük suçların ilk adımıdır. Bu nedenle görmezden gelinemez, hafife alınamaz. Şiddeti durdurmanın yolu, önce en savunmasızdan başlar.”
Doğa Derneği’nden Gediz Deltası filmi
Türkiye’nin en zengin sulak alanlarından biri olan İzmir’in Gediz Deltası toplam 303 kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Gediz Deltası’nda uzun yıllardır koruma çalışmaları yapan Doğa Derneği bu önemli sulak alana dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve deltanın karşı karşıya olduğu tehditleri aktarmak için kısa bir tanıtım filmi hazırladı.
Akdeniz Tatlı Su Ekosistemleri için Donörler İnisiyatifi (DIMFE) desteğiyle hazırlanan yaklaşık 6.30 dakikalık film derneğin Youtube kanalında yayınlandı.
Film ile ilgili tanıtım yazısı ise şöyle: “Gediz Deltası, 303 kuş türü ile Türkiye'nin en zengin sulak alanlarından biri. Bölgede birçok memeli, sürüngen, amfibi ve balık türü de yaşıyor. Tuzcul bataklıklar, sazlıklar, lagünler, meralar, ıslak çayırlar ve makilik alanlar deltada yer alıyor. Ancak delta, su döngüsündeki bozulmalar, kirlilik, kaçak avcılık, aşırı otlatma ve yapılaşma nedeniyle tehdit altında. Özellikle tatlı su alanları her yıl daha fazla kuruyor. Deltaya tatlı su girişinin sağlanması ve ekosistemi korumak için restorasyon çalışmalarına öncelik veriyoruz. Deltadaki farklı ekosistemlerin önemini anlattığımız bu film de farkındalık çalışmalarımızdan birisi...”
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
“Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur.”
- Dostoyevski