Çok sevdiğim yazar Elias Canetti’nin Kendini Beğenmişliğin Komedisi adlı oyununda yazı derslerimde roman yazmanın ve okumanın neden gerekli olduğunu anlatırken kullandığım bir hikaye vardır.

Herkes kendini o kadar beğenmiştir ki, insanlar, şişirilmiş egolarıyla, burunları havada, şehrin en işlek caddesinde bile göz göze gelmeden ya da birbirini görmezden gelerek sürekli geçip gitmektedirler… Bir süre sonra hem halk hem de o ülkenin yöneticileri bu durumdan rahatsız olmaya başlarlar. Sorunun kaynağının “aynalar” olduğu düşünülmektedir… Tüm aynaların kırılmasına karar verilir… Amaç, insanların kendilerini beğenme zaaflarına son vermektir. Bu önlem başlangıçta herkesçe onaylanırsa da, bir süre sonra değişmeye başlar; insanların kendi yüzlerine bakma ihtiyaçları nedeniyle, ayna parçaları karaborsaya düşer; herkesin para karşılığı kendini seyredebileceği aynaların bulunduğu randevu evleri açılır. Oyunun sonunda bir halk ayaklanması ile ülkede aynalara konulan yasak kalkar ve her şey eski durumuna döner… İnsanın kendini görmeye, bilmeye ihtiyacı vardır. 

İşte insanın da edebi öyküler ve masallar, mitolojik hikayeler aracılığıyla hayatın farklı yönlerine ve bazen de insanın en karanlık tarafına ayna tutulmasına, derin bir yüzleşmeye girişmeye ihtiyacı vardır. İyi öyküler bunu en iyi başaranlardır. Bu yüzden roman yazmak için edebiyat kadar psikoloji ve mitoloji bilmeyi önemserim ben. Bu hafta İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün davetiyle, Cumhuriyet Eğitim Müzesi’nde öğretmen ve öğrencilerle buluşup Türk mitolojisi ve insanlığın ortak hikayesini konuştum. Orada değerli öğretmenlerle ortak bir fikre vardık; evrensel hikayeye varabilmek ve dünyayı anlayabilmek için önce yerel-kültürel farklarımızı öğrenmeli, bilmeliyiz. Türk mitolojisini bilmek kendi köklerini tanımaktır, kendi öyküsünü bilmek onu yeniden yazabilmek için gereklidir. 
Çocukların içindeki bilgeliği ortaya çıkarmak, onların eşsiz ışığından faydalanabilmek için mitolojinin izini sürmelerine izin vermek, dahası buna yardım etmek gerekir. Masallar çocukların zihninde zaten gerçektir, onu sahiden yaşarlar. Bu onların dünyayı anlamaları için etkin bir yöntemdir. Masal çocuğun mitidir. Bir yetişkinin ise doğanın mitine ihtiyacı vardır. Türk mitolojisinde doğa ve insan ayrılmaz bir bütündür. Şimdilerde kendimizi bu kadar mutsuz hissetmemizin altında doğadan ayrı düşmemiz yatıyor, bunun ne kadar erken hep birlikte farkında varır ve köklerimize dönersek; o kadar iyi olacaktır. Bu konuyu özellikle çocukların geleceğini şekillendiren öğretmenlerle harika bir müzede konuşmak beni ayrıca mutlu etti. Yıllardır İzmir’de yer alan bu müzeyi yeni keşfettiğim için kendime kızdım doğrusu. İlk fırsatta kızımı da gezmeye götüreceğim bu müzeyi herkese öneririm.