29 Ocak 1596 (28 Cemaziyelevvel 1004) tarihli bir Osmanlı belgesinde, Azerbaycan Karabağ’da bulunan Şeyhler köyünde Hz. Muhammed’in sahabelerinden Hz. Cabir Ensari’nin (öl. 697) neslinden gelen Şeyh Sıraceddin’in mezarının olduğu belirtilir (Osmanlı Arşivi, MAD 15575, s.446-447). Osmanlılar Karabağ vilayetini ele geçirince, bu bölgedeki köylerin vergilerini kendi askerlerine tımar olarak dağıttılar. Bu dağıtım esnasında, eski Rumeli kadıaskeri Ahmet, Osmanlı Divanına, kendisinin Hz. Cabir el-Ensari neslinden olduğunu; Hz. Cabir’in neslinden Şeyh Sıraceddin’in burada medfun olduğunu ve buradaki dört köyün Hz. Cabir vakfı olduğunu belirten bir dilekçe sundu. Dolayısıyla, bu köylerin askerlere tımar olarak verilmemesi gerektiğini belirtti.  Ona göre, Karabağ’da bulunan dört köy Osmanlı idaresi öncesinde Hz. Cabir Vakfının mülküydü. Bu mülkler ( Şeyhler, Göriz, Sıraruz ve Diri köyleri) bu vakfa iade edilmeliydi. Sabık Osmanlı kadıaskerinin verdiği bu bilgiye göre, Şeyh Sıraceddin, Medine’ye gitmiş, orada Hz. Cabir’in mezarını ziyaret etmiş ve Karabağ’a geri dönmüştü. Adı geçen köyler, eski sultanlar zamanından beri, Hz. Cabir Ensari vakfının mülküydü. Bu mülklerin bazıları, bu ailenin büyük erkek çocuklarına vakfedilmişti, bir kısmı da ‘mülkiyyet üzere’ diğer erkek çocukların elinde üç yüz yıldan beri tasarruf edilmişti. Eski sultanlar zamanında, bu mülk ve vakfın tasarrufuna, başkaları müdahale etmediler. Lakin Kızılbaşlar (Safeviler) bu bölgeyi yağmaladıklarında vilayet halkı bu bölgeden kaçtılar. Bu bölgedeki köyler ve mezraalar üç yıl ekilemedi. Osmanlılar bu bölgeyi ele geçirince (eyyam-ı adalet-i padişahî) bölgede adalet sağlandı, firariler meskenlerine geri geldiler ve oturdular. Bu durumda Şeyh Sıraceddin’in evladına vakıf ve temlik olunan bu köyler ve mezraalar dört yüz yıldan beri bu bölgeyi idare eden eski Sultanların verdiği resmi belgeler (temessükat) gereğince yeniden eski sahiplerine (Şeyh Sıraceddin’in erkek çocuklarına) verilmeliydi. Bu amaçla, Gence beylerbeyisine ve kadısına hitaben 27 Nisan 1592 tarihli emir gönderilmişti. Bu emirde, bu vakfın mutasarrıflarının elinde Uzun Hasan Padşah, Cihanşah, Şeyh Üveys Bahadır Han ve Yakup bey ve Kızılbaş Şahlarından alınan resmi belgeler sunulmuştur. Bu resmi belgelere göre, Gence kadısı Abdünnebi, bu vakıf gelirleri, adıgeçen şeyhin evladına tevcih etmeliydi. ( s. 446-447). Eski kadıaskerin verdiği bilgiler ve talebi burada bitiyor. Bu dilekçeden öyle anlaşılıyor ki, bu iş en azından dört yıldan beri çözümlenmemiştir. Bilindiği gibi, Ebû Abdillâh Câbir b. Abdillâh b. Amr b. Harâm el-Ensârî (ö. 78/697), Hz. Muhammed’den en çok hadis rivayet eden sahâbîlerden biridir. O, Hz. Muhammed’in özel iltifat ve ilgisine mazhar olan sahâbîlerden biridir. (M. Yaşar Kandemir, DIA, s.530). Karabağ’da yaşadığı ileri sürülen Şeyh Sıraceddin’in Hz. Cabir Ailesine mensubiyeti hakkında elimizde bir kanıt yoktur. Ama sabık kadıasker Ahmed, bu vakfın Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah (1438-1467), Şeyh Üveys Celayirî (1356-1374) ve Sultan Yakup (Uzun Hasan’ın oğlu) ve Safeviler (Kızılbaş) tarafından tanındığını ve bunlardan kalma ellerinde belgeler olduğunu söylüyor. Şüphesiz bu belgeler elimizde değildir. Adı geçen kadıaskerin bu tür belgeleri gerçekte Gence kadısına sunup sunmadığını da bilmiyorum. Ancak Cabir’in ‘ Hz. Muhammed’in selamını beşinci imam Muhammed Bakır’a ileten kişi ve İmam Huseyn’in Kerbela’daki mezarını ziyaret eden ilk kişi olması’ sebebiyle bu ailenin Azerbaycan Şiiliğinde önemli bir yeri olduğu açıktır.