Hani meşhur bir söz vardır; "Kasap et derdinde, koyun can derdinde" diye.

Futbolumuz da biraz böyle bir dönemden geçiyor.

Ülkenin büyük bölümü günlerdir gözünü kulağını Fenerbahçe - Galatasaray derbisine çevirirken, can çekişen İzmir futbolunda ise tam bir dram yaşanıyor.

Bilindiği üzere var olma mücadelesi veren takımlardan birisi de Altay.

Yalnız burada durum biraz daha farklı.

Dönemin yönetimi tarafından 3-5 yıl önce ağır bir borç yüküyle ortada bırakılan Altay'da ardından gelen başkanlar bırakın iyileştirmeyi, hastanın komaya girmesine bile engel olamadılar.

Bunun en büyük nedeni, her ne kadar büyük paralar dönse de burasının bir ticarethane değil de ülkenin en köklü spor kulüplerinden biri olması.

Yani burayı yönetmek için ekonomik güç kadar 'vizyon' sahibi olmak da gerekiyor.

Bu sezon ise Altay'da son yıllardan farklı şeyler oluyor.

Dümende şimdi Sinan Kanlı var.

Geçen yıl bu zamanlarda camiada bu ismi kimse duymamıştı bile.

Genel Kurul üyelerinin düzenlediği bir imza kampanyasının ardından göreve gelen Kanlı ile üzerine ölü toprağı serpilmiş kulüp zayıf da olsa yeniden nefes almaya başladı.

Sinan Kanlı'yı hiç tanımam, bir kez bile yüz yüze gelmişliğimiz yok.

Ne var ki, saha sonuçları aksini söylese de ekonomik anlamda önemli adımlar attığı görülüyor.

Süper Lig'den düştükten sonra 20'nin üzerinde yabancı futbolcuyla "FIFA'lık" olan Altay'da bu konuya el atma cesaretini gösteren ilk başkan olması itibarıyla genç başkanı takdir etmemek mümkün değil.

4-5 yabancı futbolcuyla anlaşmasına rağmen borç batağındaki Altay'ın ekonomik ve sportif açıdan kolay kolay komadan çıkması pek mümkün görünmüyor.

Ancak her şeye rağmen yönetim, hastaya sunî teneffüs yapmaya devam ediyor.

Bu kulüp sayesinde futbolculukta, teknik direktörlükte, siyasette, hatta iş dünyasında bir yerlere gelmiş isimler kıllarını kıpırdamadan Altay'ın uçurumdan yuvarlanmasını izlerken, bir yıl önce kimsenin adını bile duymadığı bir kişi bugün olağanüstü bir mücadele sergiliyor.

Kendi çabasına camia da ortak olsun diye bir 'destek' kampanyası da düzenledi başkan.

Taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini o da biliyordur ama bu çaba alkışlanmayı hak ediyor.

Sinan başkanın bu mücadelesinden sonunda bir 'Don Kişot' hikayesi mi çıkar yoksa bir 'Bravheart' yani 'Cesur Yürek' destanı mı, onu elbette gelecekte tarih gösterecek.

Bir yerlerde okumuştum, aklımın bir kenarında kalmış;

"Tarihi hayal edenler, kendine güvenenler, yürekli olanlar, inananlar, gerçekten isteyenler, inat edenler, imkansızı deneyenler yazar diye.."

Yani Altay tarihi her şekilde, bugün gövdesini taşın altına koyanları da kenardan 'umarsızca' izleyenleri de yazacaktır.