Tuncay Yakalı, ‘Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği’ bölümüne dönüştürülen kurumun, dolayısıyla Türkiye'nin ilk deri profesörü oldu. Yakalı ile dericilik, emekli olduktan sonra yaptığı saraçlık ve deniz tutkusunu konuştuk

Deri bir serüvendir. Yerkürede insan var olduğundan bu yana, bir biçimde hayvanlardan yüzülen deri değişik amaçlar için hep kullanılmıştır. Anadolu insan yaşamını 10 bin yıl öncesine götüren bulguların merkezi Konya’nın Çumra İlçesi Çatalhöyük Ören Yeri’nde günışığına çıkartılan kaya resimlerinde; avcının, avladığı hayvanın derisini yüzerek post amaçlı giyim malzemesi biçiminde kullandığını görürüz. Yıllar önce National Geographia dergisinin kapağını süsleyen fotoğrafta; buzullardan çıkartılmış, eski çağlardan kalma bebek mumyasının üstündeki kürk giyim eşyası, yüzülen derinin dikilerek modele dönüştüğünü bizlere gösterir. Yine Anadolu’ya dönecek olursak; Selçuklular’ın, dönemin Anadolu’sunun ağır geçen kış koşulları dolayısıyla kürk yapımında ileri olduklarını ortaya koyar. Osmanlı döneminde ise deri işleme küresel ölçekte ün kazanmış, ilk organize sanayi bölgesi diyebileceğimiz, İstanbul’daki Kazlıçeşme deri işleme bölgesi, Padişah Fatih Sultan Mehmet tarafından 360 debbağın bir araya getirmesiyle kurulmuştur. Padişah, burada işlenen derilerin son ürüne dönüşmesi amacıyla ayrıca yakınındaki Saraçhane’yi de inşa ettirmiştir.

Deniz Tutkunu Prof. Dr. Tuncay Yakalı, Deri Teknolojisi Kitabını Birlikte Yazdığı Doç. Dr. Yalçın Dikmelik Ile Marinada.

Gâzi Mustafa Kemal Atatürk de dericiliğin önemini, değerini bilmekten hareketle, Cumhuriyet’in hemen ilk yıllarında, Ankara’daki Çiftlik’te bir tabakhanenin kurularak yabancı bilim insanlarının  burada eğitim hizmeti vermelerini sağlamıştır.

İzmir’de, 1955 yılında kurulan Ege Üniversitesi bünyesinde de deri alanında eğitim öğrenim proğramlamasının daha başlarda yapıldığını görmekteyiz. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde ilk olarak ‘Lif Teknolojisi’ adını taşıyorken daha sonra ‘Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği’ bölümüne dönüştürülen kurumun, dolayısıyla ülkemizin ilk deri profesörü Tuncay Yakalı ile dericilikten, emekli olduktan sonra uğraşı alanı seçtiği saraçlığına, tutkusu denizciliğe keyifli bir söyleşi yaptık.

İLK AKADEMİSYEN HARMANCIOĞLU

- Prof. Dr. Mustafa Harmancıoğlu, Ege Üniversitesi bünyesinde Lif Teknolojisi Bölümü’nü kurmuştu. Bölümün adı daha sonra Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği Bölümü’ne dönüştürüldü ve siz deri konusunda, ülkemizde, profesörlük unvanını almış ilk akademisyensiziniz. Süreçle ilgili neler söylersiniz?

- Prof. Dr. Mustafa Harmancıoğlu hocamız, lif teknolojisi ve tekstil maddeleri konusu üzerine çalışmış çok değerli hocamızdır. Cumhuriyet’in ilanını izleyen ilk yıllarda, Atatürk’ün, Ankara’daki Çiftlik’te kurdurduğu ilk tabakhanede öğrenim görmüştür. Buradan aldığı deri teknoloji konusunun; 1965-70 yıllarında geleceğini ve ülkemizdeki eksikliğini gören ilk akademisyendir. Nitekim bu konuyu; başında bulunduğu kürsüde, lif teknolojisi bünyesi içine katma vizyonuyla beni bu konuya yönlendirdi ve bir Alman bursu bularak, 1966 yılında asistan girdiğim okulda, daha ilk altı ayımın içinde deri kimyası ve teknolojisi dalında doktora yapmak üzere Almanya’ya gönderdi. Özetle, rahmetle andığım sevgili hocam Prof. Dr. Mustafa Harmancıoğlu, deri konusunun bir bilim dalı olarak Ege Üniversitesi bünyesinde ele alınmasına önayak olmuş, ülkemizdeki ilk akademisyendir. Almanya’dan dönüşümde de bilim dalı ve kürsünün adı deri ve lif teknolojisi olarak değişti, ardından da Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği Bölümü oldu. Değerli Harmancıoğlu Hocamı, saygı ve rahmetle anıyorum.

++Prof. Dr. Hande Gürer Orhan Prof.dr. Necdet Budak Dr. Bi̇ta Entezari̇ (1)

- Akademisyenlik özgeçmişinizi özetler misiniz?

- İlk yıllarda Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesindeki bu bölümde, Almanya'dan döndükten sonra, 1971 yılında deri teknolojisi konusunda çalışmalara başladım. 1975 yılında  doçent, 1982 yılında profesör oldum. Aynı yıl çıkan YÖK Yasası nedeniyle çok sevdiğim akademiden ayrıldım. Özel sektörde, deri fabrikalarında, tabakhanelerde 25 sene deri üretim sektörü içinde bilfiil çalıştım. Bilimi pratiğe uygulama şansım oldu. Üniversiteden ayrıldığım 1982 yılından sonra özel sektörde çalışırken bir yandan da öğrencilerimiz hocasız kalmasın diye, 8-10 sene kadar haftada üç, dört saat üniversitede dışarıdan hoca olarak ders vermeyi sürdürdüm.

'HERHALDE GENETİĞİMDE VAR'

- Akademisyen olarak deri bölümünü niçin seçtiniz? Deri işleme sizin için ne ifade ediyor?

- Yapı olarak bir şey üretmeyi seven bir karakterim. Balkan göçmeniyiz. Dedelerimden birinin aile mesleği yüzülmüş deriyi işleme anlamına gelen tabaklık yani debbağlıkmış. Herhalde genetiğimde var. Ben de deri işini, gerek akademik yaşamımda gerekse de deri fabrikalarında çalışırken çok severek yaptım.

- Üniversitede de akademisyen olarak, ayrıca özel sektörde giysilik amaçlı deri işleme ve deri konfeksiyon alanlarında kaçar yıl çalıştınız?

- Üniversitede 20 yıl, özel sektör olarak deri fabrikalarında 25 yıl çalıştım. 20 yıl öğrendim ve öğrettim. 25 yıl da deri işleme yani tabaklıktan deri konfeksiyona üretim yaptım.

- Bu arada deriyle ilgili bir de kitap yayımladınız.

- Evet, kürsü arkadaşım Doç. Dr. Yalçın Dikmelik ile birlikte eksikliğini hissettiğimiz için Deri Teknolojisi adıyla kitap yayımladık.

Osmanlı Dönemi Saraciye Işlerinden Deri Nişangâh

'TUTKUM DERİCİLİKTEN GELME'

- Akademisyenlikten ve özel sektördeki çalışmalarınızdan emekli olarak ayrıldınız ama hâlâ deriden kopamadığınızı görüyoruz. Evinizde oluşturduğunuz atölyede saraçlık yapıyorsunuz. Saraç olarak çalışmak sizde nasıl bir duygu oluşturuyor? Saraçlığı niçin seviyorsunuz? Neler üretiyorsunuz?

- 2008 yılında kendimi emekli ettim. Artık içselleştirdiğim tutkularımla baş başa kalabilirdim. Sevdiğim hobilerime döndüm. İki sevdiğim uğraş alanım oldu yaşamımda. Birincisi mesleğim deri, ikincisi ise çocukluğumdan beri denizcilik ve tekne. Deri ve deniz; yani iki ‘de’. Dericiliği, akademik boyutta, ayrıca pratiği ile doya doya yaptım. Tutkum olan denizciliğe ise yoğun çalışma yılları içinde vakit ayıramadım. Ama gene de o yoğun yıllarda, 1994 yılında kendime ilk teknemi aldım. 10.5 metre boyunda. Ağaç bir yelkenli tekne idi. Adını 'Aluta' koydum. Adı gene dericilikten gelme. Doğu ve güneydoğu bölge insanları kadim yıllarda avladıkları hayvanların derilerinin topraklara deri taraflarının sürtülmesi yoluyla bozulmazlık özellikleri kazandığını keşfetmişler. Yalnız bu iş bazı topraklarda olurmuş, her toprakta olmazmış. Yani tabaklayan toprakları bulmuşlar. Bu topraklar alüminyumlu topraklarmış. Böyle toprakların adı “alu” imiş onların dilinde. Gene onların dilinde “ta” tabaklama anlamına gelirmiş.

- Anlaşılmıştır her halde teknemin ‘Aluta’ adının nereden geldiği? Yani yine deri. Evet, dericiliğin dışında diğer tutkun deniz ve yelkenli. Sahip olduğunuz teknenin özellikleri nedir? Nerelere gidiyorsunuz? Teknede, denizde zaman geçirmek nasıl bir duygu?

Osmanlı Dönemi Saraciye Işi Padişahlara Ait Işlemeli Koşum Takımları

- İlk teknem Aluta ile çalıştığım yıllarda pek fazla gezemedim. Ama onu çok sevdim. Ancak boş olduğum hafta sonları ona gidip kısa geziler yapıyordum. Kısa, derken genelde yıllık tatillerde, Çeşme’den Gökova Körfezi’nde limanımız olan Karacasöğüt Köyü ve Koyuna gidip gelirdik çoluk çocuk. 2008 yılında emekli olunca Aluta’yı sattım çünkü ahşap olduğu için bakımı zordu. Yerine yine yelkenli tekne aldım ama bu sefer polyester ve bakımı kolay bir tekne idi ve bir yaşında, 12 metre boyunda daha büyücek bir tekne idi. Onun da adı Aluta oldu. Kendisi uzun yıllar Gökova’nın Karacasöğüt Koyu’nda barındı. Şimdi Datça’ya bağlıyorum. Artık vaktimiz olduğu için Karadeniz hariç, ülkemizin ve Ege’nin bütün denizlerinde dolaşıyoruz. Bu arada, teknelerimin kaptanları hep benim.

Gezilerimi ve ilginç anıları, Yelken Dünyası ve Yacht Türkiye dergilerinde, 90’lı yıllarda sürekli olarak yazdım.

Tabak, sevdiği deriyi yerden yere çalar

 Osmanlı Dönemi Saraciye Işlerinden Sürre Kesesi

- Geldik; son uğraş alanınız saraçlık konusuna. Bunu anlatır mısınız?

- Son mesleğim önemli bir zanaat olan saraçlık. Dolayısıyla saraçlığın ana malzemesi deriye yine elimi sürüyor, onun kokusunu alıyorum. Bu mesleği pandemi döneminde edindim. Evde hapis geçen aylarda önce kendime bir iş tezgahı masası yaptım. Sonra alet edavat edindim. Bunun için gerekli malzemeleri satın aldım. İlgili internet sitelerinden bilgiler ve fikirler edindim, işe başladım. Önceleri bileklikler yapmayla başladım. Süreçte sırt çantası, cüzdan, kemer, çanta, anahtarlık, gözlük kılıfı ve benzeri şeyler yapıyorum. Yaptıklarımı eşe dosta, arkadaşlara hediye ediyorum. Özetlersek saraciye; benim bir diğer mesleğim, sevdiğim bir hobim oldu. Halkbilimi alanında dericilikle ilgili söylenmiş atasözleri vardır. Bunlardan birisi, “Tabak, sevdiği deriyi yerden yere çalar” şeklindedir. Ben de bu güzel, anlamlı sözün gereğini yerine getirmekle meşgulüm.