Rojda DOLGUN/ Bu yıl teması “Yemek ve Sanat” olarak belirlenen İzmir GastroFest, doğayı “en büyük sanatçı” olarak ele aldı. Etkinliğe İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan ve Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu da katıldı.
Organizasyonun temel çıkış noktası, insanlık tarihinden bugüne uzanan bir üçlüyü; doğa, yemek ve sanatın birbirinden nasıl beslendiğini ortaya koymak. Festivalde sinema, resim, enstalasyon, tasarım, mimari ve gastronomi alanlarında üretim yapan isimler bir araya geldi.

Sofranın sanata dönüşen hikayesi

Yemek ve sanat, tarih boyunca insan ruhuna dokunan iki temel ifade biçimi olarak varlığını sürdürdü. Yemeğin estetik boyutu, sadece damaklarda değil, resimlerde, heykellerde ve filmlerde de kendine yer buldu. Leonardo Da Vinci’den Salvador Dali’ye, Cézanne’dan Velázquez’e kadar pek çok sanatçı, sofra ve yemeği sanatın diliyle ölümsüzleştirdi.
Rönesans döneminin simgesi haline gelen Da Vinci’nin “The Last Supper” (Son Akşam Yemeği) tablosu, yemeğin sanatta nasıl bir sembole dönüştüğünün en güçlü örneklerinden biri olarak anıldı. Benzer şekilde Edward Hopper’ın “Nighthawks” adlı eseri, bir lokantanın camları ardında yalnızlığı, ışığı ve insan ilişkilerini yansıttı.
Bu eserlerde yemek yalnızca bir konu değil, insanlık halini anlatan bir metafor haline geldi. Paul Cézanne’ın “Still Life with Apples” çalışmasında sade bir elmanın dahi ne kadar derin bir anlam taşıdığı konuşuldu.

3-218

Sinemanın büyüsünde yemek sahneleri

Festivalin bir diğer durağı sinemaydı. Yemeğin beyaz perdeyle kurduğu ilişki, gastronomi kadar zengin bir duyusal evren yarattı. Yemek sahneleri, kimi zaman bir tutkuyu, kimi zaman bir kültürü ya da bir karakterin iç dünyasını anlatmanın en etkileyici yollarından biri haline geldi.
Sinemada öne çıkan örnekler arasında “Babette’s Feast” (Gabriel Axel), “The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover” (Peter Greenaway), “La Grande Bouffe” (Marco Ferreri), “Delicieux” (Éric Besnard), “Julie & Julia” (Nora Ephron) ve “Ratatouille” (Brad Bird) yer aldı. Bu filmler, yemeği bir anlatı unsuru olmaktan çıkarıp, bir karakter gibi işleyen eserler olarak anıldı.

Türk sinemasında ise Ferzan Özpetek, sofrayı bir buluşma noktası, bir yüzleşme alanı olarak işledi. “Cahil Periler” ve “Serseri Mayınlar” filmlerinde olduğu gibi, masa etrafında bir araya gelen karakterler, izleyiciye insan ilişkilerinin en çıplak halini sundu.

Cemil Tugay: “İzmir inanılmaz bir gastronomi kültürüne sahip”

Kentin gastronomi zenginliğinin altını çizen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay şu ifadeleri kullandı:
“İzmir’in pek çok gastronomi önemi var. Biz ne zaman buradan çıkıp başka bir yere gitsek bu ürünleri bulamadığımızı biliyoruz. Bütün bu tablo içerisinde İzmir’de yaşamak keyifli. Kaybolmaya yüz tutan bazı şeyleri korumak, geliştirmek adına sahiplenmek lazım. Bence buranın en büyük eksiği şehir ve ülke dışında İzmir’i tanımayanlara, tanıtmak doğrultusunda daha fazla çaba göstermiyor oluşumuzdur. Ben buradan daha romantik bir yer olduğunu düşünmüyorum. Burası geçmişten bugüne insanların çok keyif alarak yaşadığı bir şehir. İnsanların yaz mevsiminde balkonda yaşadığı bir şehir. Bu kent yüzyıllar boyunca zengin mutfakların kenti. Tüm bu harmoni içerisinde kendi kültürünü de koruyabilen bir coğrafya. Urla’nın enginarı, zeytinyağı, Seferihisar’ın mandalinası, Bergama’nın tulum peyniri, Tire’nin köftesi, Kemalpaşa’nın kirazı olmak üzere hepsi İzmir’in bereket sofrasında bir araya geliyor. Ben bu zenginliği korumanın ötesine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.”

4-142

İstanbul’dan buraya gelerek etkinlikten keyif aldığının altını çizen Mert İzgi, İzmir GastroFest hakkında şöyle konuştu:

“Bizler aşçı, barista ve çeşitli şefler yetiştiriyoruz. Bugün burada da yine kendimizi tanıtmak ve sektöre adım atmak isteyen gençleri kendimize, okulumuza, ailemize dahil etmek için buraya geldik. Yanımızda da kendi hazırladığımız kahvemizden ve kendi yaptığımız çikolatalardan getirdik.
Misafirlerimize burada çikolata ve kahve ikram ediyoruz ve aynı zamanda okulumuzun anlatımını yapıyoruz. Bizler İstanbul’da yaptığımız bazı işlerin, keşke burada da olsa sözünü çokça duymaya başladık. Çünkü aynı zamanda workshoplarıyla da bilinen bir akademiyiz.

İzmir Karşıyaka Bostanlı'da ekmek kavgası: Pazarcılar nöbette
İzmir Karşıyaka Bostanlı'da ekmek kavgası: Pazarcılar nöbette
İçeriği Görüntüle

2-354

Burada çeşitli alanların bir arada olması, hem kültürün, hem sanatın, hem yemeğin, hem içeceklerin bir arada, aynı ortamda bulunabiliyor olması bizim için büyük bir şans. Bunun için de herkese, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. Gastronomi festivali önemli. Çünkü çeşitli alanların, yani kahve de burada, içecekler, alkol de burada, yemek de burada, çikolata da burada.
Yani çeşitli alanlar ve bu alanlarda çalışan insanlar ya da çalışmak isteyen insanlar bunların tadına bakabiliyor, deneyimleyebiliyor. Bizlerle sohbet ederek sektör hakkında daha fazla bilgi alabiliyor. Bu da insanların farkındalığını arttırarak aslında gastronominin ülkemizdeki gelişimini önemli ölçüde etkiliyor.”

6-108

Muhabir: Rojda Dolgun