Geçen haftanın gündem maddesi dünya liderlerinin katıldığı Paris İklim Zirvesi olunca bu hafta yine karbon yazmak farz oldu! Paris İklim Zirvesi Panelinde; BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, “iklim değişikliği ile mücadele adına hukuksal bağlayıcılığı olan mekanizmalar geliştirmek için Paris şansının iyi kullanılması gerektiğini ve Gezegenin geleceğini kurtarmak için herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini" söyleyerek paneli açtı. Panelde ilk sözü ev sahibi Fransa Başbakanı Hollande aldı. Hollande karbon temelli enerji teknolojisine teşvik vermeye devam ederek fosil temelli enerji üretiminden geçiş sürecinin mümkün olmayacağını, bu geçiş sürecinde bir denge sağlanması gerektiğini söyleyerek cesur bir beyanda bulundu. Hatta artık dışarıya verilen uluslararası kömür santralleri teşviklerinin de durdurulması gerektiğini (!) ve bunun yerine karbon fiyatlandırması sistemlerinin organize edilmesi gerektiğini bildirdi.
Endüstri devriminden beri, dünyada insan kaynaklı karbondioksit (CO2) salımı artışı giderek arttı. Fosil yakıt (kömür, petrol, doğal gaz) tüketimi ile oluşan karbondioksitin (CO2), toplam sera gazı içinde payı dörtte üç civarında. Dolayısıyla sera gazı salımını azaltmak için CO2 salımını azaltmak şart.Endüstri devriminden beri dünya 0.7 derece ısındı. (Bazı kaynaklara göre de 1 derece!) Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Hindistan ve Rusya dünyanın en çok CO2 salan ekonomileri. Kişi başına ise, Katar dünyada en yüksek salıma sahip. Türkiye, TUİK verilerine göre 2013 yılında toplam 459 milyon ton sera gazı salımı yaptı, ki bu kişi başı yılda 6 ton demek!
IPCC, ısınmayı 2 derecenin altında tutma şansının “ihtimal” değil, %66 olması içinse elde kalan karbon bütçesinin 900 milyar ton olduğunu hesaplıyor. Bu değeri gerçekleştirmek için tek yol var, o da dünyanın bu yüzyıl sonunda karbondan tamamen arınmış olması, yani hiç kömür, petrol, gaz tüketmemesi!
Paris’teki konferans için dünyada 150’den fazla hükümet “kesin katkılar için ulusal niyet beyanı” (INDC - Intended nationally determined contributions) sundu. Bu beyanlardaki taahhütlerin toplamı, küresel ısınmanın bu yüzyıl sonunda 2 derece hedefini ıskalayacağını, 2.7 derece olacağını öngörüyor. Beyanlardaki fazladan taahhütler gerçekleşmezse, bugünkü çevre politikaları sonunda küresel ısınma 4 dereceye yaklaşacak ya da geçecek.
Maalesef Türkiye de niyet beyanında, fosil yakıt tüketimini kısmaktan ziyade daha fazla fosil yakıt yakmayı, dahası fosil yakıt yakma hızını da arttırmayı vadediyor. Türkiye beyanında, 2030’daki sera gazı salımını 1.175 milyon ton CO2 eşdeğeri yerine %21 azaltarak 929 milyon ton CO2 eşdeğerine indireceğini taahhüt ediyor. İlk bakışta güzel bir hedef olarak gözüken bu taahhüt, aslında bir göz boyama.1990-2013 yılları arasında sera gazı salımı Türkiye’de ortalama senede %3.9 artmış. Türkiye, beyanında sunduğu ana senaryoda 2030’a kadar bu değerin senede % 5.7 artacağını öngörüyor ve bunun yerine, salımı senede %4.2 artırmayı taahhüt ediyor. Yani Türkiye’nin “çevreci” senaryo olarak öngördüğü değer dahi, fosil yakıt tüketimi ve CO2 salımında geçmişe oranla daha hızlı bir artış demek. (http://www.bbc.com/turkce/ekonomi/2015/11/151130_cop21_turkiye_cuneyt_kazokoglu)
Doğrusunu söylemek gerekirse eğer, "Best Available Technology” dedikleri, En iyi temiz üretim teknolojilerine geçilmedikçe dünyanın karbon emisyonlarından arınması zor görünüyor. Öte yandan 85 trilyon dolar petrol, 39 trilyon dolar kömür ve 16 trilyon dolar doğalgaz rezervleri de ülkeler ve şirketlerin iştahını kabartıyor.
İşte bu noktada o meşhur Kızılderili atasözü aklıma geldi birden!;
Son ağaç kesildiğinde,
Son nehir kuruduğunda,
Son balık avlandığında,
İşte o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız…