Türkiye'nin yakın tarihini yazacak olanlar önceki gün İstanbul'da yapılan Can Dündar-Erdem Gül duruşmasını ve yarın Newyork'ta yapılacak Rıza Sarraf duruşmasını mutlaka dikkate alacaklardır.

Can Dündar'ın mahkemedeki savunmasının tam metnini okumanızı öneriyorum. Tarihten günümüze gelen çok önemli davalar ve savunmalar var. Babeuf'ü hatırlar mısınız? Hani Fransız Devrimi'nden sonra ortaya çıkan iktidar kavgalarındaki yanlışları gören, muktedirleri cesurca uyaran ve 1797'de giyotine giden ünlü devrimci. Ne diyordu 1789 İnsan Hakları Bildirge'sinde yer alan 'Zulme karşı Direnme Hakkı'na dayandırdığı tarihi savunmasında;

Jürinin kararı şu sorunu çözecektir; Fransa bir Cumhuriyet olarak mı kalacak? Kolunu kanadını kıracak haydutların pençesine mi düşecek, yeniden krallık mı kurulacak? Jüriyi oluşturan yurttaşlar, karşı devrimi hızlandırmak ve yurtseverleri kralcıların hançerleri altına sürmek mi istiyorsunuz?”

Peki faşist Almanya'da sahte delillerle, satılmış tanıklarla, Parlamento Binası (Reichstag)'nı yakmakla suçlanan Bulgar devrimci Dimitrov nasıl savunuyordu kendisini düzmece mahkemede;

Hayatımın anlamını ve içeriğini savunuyorum. Bu nedenle mahkeme önünde söylediğim her söz, deyim yerindeyse kanımdan bir damla etimden bir parçadır.”

Dimitrov davasında tanıklar kimler miydi? Hırsızlar, morfinmanlar, ırz düşmanları, Nazi Partisi ajanları ve sıkı durun iki tanıdık isim; Goring ve Gobbels...

Buna rağmen yüzyılın davası, Dimitrov'un yargılanmasından bir anda Faşizm'in yargılanmasına dönüşmüştü.

Şimdi Can Dündar'ın MİT TIR'larıyla ilgili davadaki savunmasına kulak verelim;

Hangi devletin casusuyum? Kim ne şekilde ne talimatı vermiş buna dair? Tanık yok, delil yok. Biz bugüne kadar gazetecilik dışında hiçbir faaliyet yapmadık. Silahları nakledenler casusluk suçunu işlemiş olabilirler. Anayasa'ya uymayacağını söyleyen Cumhurbaşkanı'na karşı sığınağımız adalettir. Güçlüler her zaman haklı değildir. Cumhurbaşkanı televizyona çıkarak haberi yapan beni tehdit etti ve bu şekilde buraya geldik.”

Can Dündar'ın duruşmada Tayyip Erdoğan'ın avukatının “Türkiye İŞİD'e yardım ediyor algısı var mı? Varsa bu algıyı kim oluşturuyor?” sorusuna verdiği cevap da bir kapak niteliğinde ;

Evet var. Recep Tayyip Erdoğan.”

Yarın Newyork'ta yapılacak diğer duruşmaya gelince, Hayırsever Rıza Bey (!) kefalet duruşmasını reddederek, ABD'li makamlarla işbirliği yapmayı kabul etti. Türkiye'de havuz televizyonlarında, Türk Bayrağını arkasına alarak gerine-gerine yaptığı konuşmada, yasadışı hiçbir işinin olmadığını utanmadan söylemişti. Şimdi yarın süklüm-püklüm çıktığı hakim karşısında merhamet dilenecek. Karıştığı bütün pislikleri, uyuşturcu kaçakçılığı iddialarından kara para aklamaya, ayakkabı, çikolata kutularından milyonluk kol saatlerine, sıfırlanan paralardan önüne yatan bakanlara kadar bir-bir itiraf edecek. Aysberg'in görünmeyen yüzü 8,5 milyar doları nerelere dağıttığını açıklayacak.

Hani Tayyip Erdoğan demişti ya “Avukatları O'nu mahkemede savunur” diye. Hayır avukatları bir savunma yapmayacak. Sadece Hayırsever Rıza bey (!) bülbül gibi ötecek, merhamet isteyecek. Tabii dost ve müttefik Amerika'nın bu bilgileri nasıl kullanacağı şimdilik meçhul.

Ayrıca Amerikalı savcı Preet Bharara'nın sosyal medya paylaşımında da zamanlama oldukça manidar:

Kirli politikacıların hapse atılması bir gereklilik olabilir ama yeterli değildir.”