Okuyucularımdan özür diliyorum yürekten.

Beni “aynı şeyleri yazmakla” eleştirenlerden, “neden canına şükretmiyorsun” diye hakaretle karışık tehdit edenlerden, yarım yamalak okuyup, yerinde araştırma yapmayanlardan, devletimden, Afad’dan, Valimden, Bakan Bey’den, Başkanlardan, Vekillerden, emlakçılardan, nakliyecilerden herkesten özür diliyorum.

Onlar gibi “gerçekleri” yazmıyorum, zaten depremi de yaşamadım. Kulağı duymaz, gözü görmez, beyni çalışmaz bir insanım ya? Hep onlar haklı, ben değilim.

Evet özür diliyorum.

Her şey çok güzel oldu. Deprem oldu, ölen öldü, yıkılan yıkıldı, kurtarılan kurtarıldı, hasar gören gördü, herkese “anında” yardım edildi, paralar yattı, evler yapıldı ve ben yalan söylemeye devam ediyorum.

Özür diliyorum efendiler, alayınızdan özür diliyorum.

Zaten insanlık yerle yeksan olmuş, siz de beni idare edin. Depremi de “abarttım” doğru, bir iktidar taraftarı öyle dedi bana. Japonya’yı görmezmişim, 6.9’da her yer mi yıkılmış, insanlar da biraz akıllı olmalıymış...

Haklı. Neden abartıyoruz ki? Japonya’da 10.0 şiddetinde deprem oldu, Japonlar depremden değil tsunamiden öldü. Demek ki tsunamiye kaşı akıllı olmamışlar. Biz alt tarafı 6.9 yaşadık, ne olacak ki? Sonuçta kurtarılan çocukları da ziyaret ettiler yani. Oyuncak bebek alarak, deprem yaralarını sardılar. Varsın babacığı, emlak fırsatçılığına kurban olsun. Depremde eşini yitirdi, çocuklarının ve kendisinin canı da kurtuldu ya? “Şükretsin” artık!

Yılmaz Erberk Apartmanı

Yalancıyım ya, bir yalan daha yazayım size.

İçinizde “Yılmaz Erberk” Apartmanı'nı duymayan yoktur. O kocaman ve sapasağlam görünen bina, nasıl da bir köşesine doğru yattı yıkıldı? Hani altında da o “üç harfli” market vardı? Hani benim eşim de dakika farkıyla girmemişti oraya? Yazmıştım hatırlarsınız. Belki bu da yalandır bazılarına göre. İşte o “üç harfli” marketin yanında bir market daha vardı. İşte o mahallemizin dostu marketti. Mesela Esnaf Odası ya da Esnaf Kefalet veya Ticaret Odası ya da Bayraklı Belediyesi aramış mıdır o marketi?

Hayır diyeceğim ama buna da yalan derler. Desinler. Umurumda değil. Bayraklı’da kaç esnaf var dükkânı yıkılan? Haber oldu mu aslan medyamızda? O artık dükkânı olmayan mülk sahibi ya da kiracı esnafın halet-i ruhiyesini aklına getiren var mı? O esnafın borcunu, yok olan malını, yiten hayallerini aklına getiren var mı? Tabii ki yok sonuçta bu esnaf “Fırat’ın kıyısında koyun çobanı” değil ki “birileri” vebal hissetsin! Esnaf İzmir Bayraklı’nın esnafı.

Yalana devam ediyorum. Bu esnafın içinde geçici de olsa yeni dükkan açmak isteyenler var. Ama “depremzede” olduklarına bakılmadan itilip kakılıyorlar. Esnaf Birliği veya Ticaret Odası’nın haberi var mı? Yahu nedir “ruhsat parası” bilmem ne parası? Bırakın toparlasın esnaf kendini, destek olun ki sonra ödeyebilsin. Esnaf Kefalet ayrı dert odaların gamsızlığı ayrı dert. Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal’ın bilgisi olmayabilir ama belediye çalışanları bu esnafa “biz bir şey yapamayız” diyebildiler.

Dediğim gibi, ben “yalancıyım” ya? Bakmayın siz bana... Hani bir söz vardır bir ara çok tekrar edilmişti “damdan düşmeyen anlamaz damdan düşenin halinden” diye?

Herkes doğru yalan olan bir benim, kabul!

***

Cevapları meçhul sorular

Şu sözün güzelliğine bakın: “Bilimin izin vermediği yerde inşaat, cinayettir.”

Kim söyledi bu sözü.

İzmir ve çevresine 1984’ten beri, EGEKENT 1’den beri sağlam ve güvenli yapılar yapan Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan söyledi. Kendi siyasal bakışı da olsa, Ege-Koop'a siyaset bulaştırmayan bir başkan.

Günlerdir izliyorum kimsenin dikkatini çekmiyor “Ege-Koop deneyimini”.

Neden vurguluyorum? Çünkü Ege-Koop “tuzu kuru” zengin tabakaya değil, geliri düşük tabakalara ev yaptı yıllarca. Siz Bayraklı’da her depremzedeyi çok mu zengin sanıyorsunuz yoksa? Ama dikkat edin Ege-Koop hep yamaçlara yaptı büyük kent parçalarını, “uydu kentleri”. Hem de “kooperatif” aklıyla, öyle “müteahhit menfaatçiliğiyle” değil.

Son 20 yılda “korkutan” kaç deprem oldu. Duydunuz mu “patlayan, çatlayan” Ege-Koop evi?

Evet savunuyorum Ege-Koop'u! Benim savunduğum Ege-Koop kadar “dürüst kooperatifçiliktir”. Bu depremde akıllara gelmeyen bu Ege-Koop, geçmiş yıllarda Zafer Akçığ hocayla, hiç de üzerine vazife değilken olası “İzmir depremlerine” dikkat çekti. Kordon’da zemin ölçümleri yaptı. Konferanslarla hepimizi uyardı. Hüseyin Aslan’ın siyasi adımları yanlış ya da doğru olabilir. Ama Hüseyin Aslan’ın şahsında “Ege Koop’u” dışlamak bence İzmir’e ihanettir.

Şu anda Bayraklı’da Şehir Hastanesi çevresinde “yeni yapılaşmalardan” bahsediliyor. İktidara yakın “müteahhitler de” ellerini ovuşturuyor. Kim bilir nasıl bedeller ödetilecek yurttaşlara. Oysa Şehircilik Bakanlığı gerçekten ve koşulsuz vatandaşı düşünse, vatandaşın hem sağlam hem konforlu hem de ucuz konut sahibi yapmanın yolunu açar. TOKİ falan hikâye, İzmir’de çağırır Ege-Koop'u “al” der “arazi sana” yap vatandaşa konut.

Bu olur mu? İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger de bastırırsa neden olmasın? Zira Bayraklı’da üç dört yıllık olup içleri patlayan “plazaları” kimler yaptı acaba? Bakanlık tanıyordur bu “hazretleri”?

Peki Zafer Akçığ gibi, ömrünü alanda vermiş bir deprem hocasını “yok” saymak yakışır mı İzmir’e?

İşte mesele bu galiba. Ne yazık ki her konuda İzmir, son 25 yıldır “evlatlarını” yok sayıyor, “başka yerlerden” medet umuyor sonra da... Neyse yazmayım!

***

Ülkenin “Fişini Çeksek” Ya?

Gündemde salgın var yine. Ama kusura bakmayın “dostlar alışverişte görsün” tedbirleri egemen. Şimdi size bir ayrıntı söyleyeceğim. Kullandığımız maskeler ne kadar kaliteli? Ya dezenfeksiyon sıvıları? Piyasada 150 liradan satılan “hastalık belirleme kitleri” olduğunu ve bunların “tezgâh altlarından” satıldığını biliyor musunuz? Hastanelerde sağlıklı test yaptırmanın güçlüğünü biliyor musunuz? Özel hastanelerin zıvanadan çıktığını, koyun pazarlığı gibi pazarlık yapanların olduğunu duydunuz mu?

Peki neden bu artışlara rağmen bir ay kadar “ülkenin fişini çeksek” olmaz mı? Üç ayı aşkın yapmadık mı zaten? Kapansak tümden evlere, otobüs, metro, vapur, minibüs, taksi falan dursa. Bunu yapan ülkeler de var değil mi?

Biz yapamayız ama değil mi?

Çünkü bizde kendini halktan üstün gören edepsiz ve gamsız bir sermaye yapısı var! Bir yaz boyunca “amaaan canım ne olacak otelim kazansız” diyen otelciler var.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca çırpınsın dursun. Her gün birbirinden ilginç twetler atsın. Ne oluyor ki? Patronlar ne olacak? Mesele bu sanırım.

Eskiden “candan aziz bir şey yok” derlerdi...

Eskiden “vicdani üstünlük” derlerdi.

Yahu geçin... Aslolan “vicdan” değil “cüzdan” ülkemde.

Sahi bizler “özgür” yaşayalım diye canını veren şehitlerimiz de var değil mi?

Ama “şehitler” bu yazının konusu değil.