Avlu sözcüğünün, dilimize Rumca’dan girdiği söylenir. Türk Dil Kurumu Sözlüğüne  göre “üstü açık, duvarla çevrili alan, hayat, hanay, sahn” anlamlarını içerir.

Çocukluğumdan anımsarım, kasabamızda da avlu yerine hayat sözcüğü kullanılırdı. Daha sonra 'hayat’ı olan Antep’te, Oğuzeli’nde, Urfa’da, Ceyhan’da çok evde bulundum. Ortaöğretim yıllarımın geçtiği Ceyhan’da ağaçları, çiçekleri, küçük bir de süs havuzu olan bir evde yaşadım. 

Elbette severim avluları, hayatı olan evleri. Yıllar sonra “Dingin Sözler Avlusu” şiir kitabımı da kuşatan bir kavramdı, imgeydi avlu.

Ev benim için hep bir sığınak, dinginlik, kahve hatırı, komşular yakınlığı, aile sıcaklığı olmuştur; hüznü, sevinci, derdi, tasası, kaygısıyla…

Ziya Osman Saba, Ahmet Muhip Dıranas, Necati Cumalı,Gülten Akın, Özdemir Asaf, Turgut Uyar, Birhan Keskin…gibi şairler de ev şiirleri yazdılar dil tadıyla, anlam çağrışımlarıyla. 

Abdülkadir Budak “Ev Zamanı”nda (Can Y.2002)  “evin ruhunu bir define haritasını izler gibi” dolaştırır.

Ancak şiirde ev denince, akla gelen ilk ad Behçet Necatigil’dir.
Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi,
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi.
Kimi hayata doymuş göründü,
Bazılara zamana uydular.
Evlerin içi oda oda üzüntü,
Evlerin dışı pencere, duvar.

Hepsi iyi güzel de Mart 2019’dan beri öyle bir ev yaşamındayız ki ona “Hayat Eve Sığar” diyorlar. Doğrudur hayat eve sığar, taşar bile; ama bunca süredir yaşadıklarımızla ev sanki bir hapisane  oldu. Tıkandık kaldık!

 İmza günlerini, söyleşileri, toplantıları, kitabevi buluşmalarını, kucaklaşmaları, sofra şenliklerini unutur olduk!

Dostlarımızdan uzaktayız. Etkinliklerden yoksunuz. Evden dışarıya adım atınca maskelerle, korkularla, insandan kaçışlarla doluyoruz!

Yazmasak evler karabasan gibi çökecek üstümüze!

Bir deneme ustası 

Türk Yazınında  deneme yazarının sayısı  çok değildir. İlk akla gelenler; Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Salah Birsel, Cemil Meriç, Orhan Burian, Nermi Uygur, Vedat Günyol, Adnan Binyazar, Ferit Edgü, Uğur Kökden… gibi adlar  olur.

 Deneme deyince anımsanan adlardan biri de Sabahattin Eyüboğlu’dur.

Edebiyattan siyasete, resimden mimariye değin çok farklı konularda denemeler yazan Eyüboğlu’nu 13 Ocak 1973’te yitirmiştik.

Çevirdiği yapıtlarla, belgesel filmlerle, resim, heykel gibi sanat dallarını kapsayan eleştirileriyle kültür sanat dünyamızın çok yönlü bir emekçisidir Eyüboğlu.

Yalın, akıcı yazıları, öykücükleri, masalları ile yer yer eğlendirici olan denemeleriyle Türk denemeciliğinde önemli yeri vardır.

Ölümün 48.yılında anısına saygıyla.

Murathan Çarboğa  da…

”Ölüm sonsuzluktur. Cennet ya da cehennem… Sonsuzluğa devrolur ruh. Uçsuz bir bozkıra diz çöküp ölümü düşündüm. Bir şaman höyüğü duruyordu önümde. Bilinmez bir nedenle donup kalmış bir şamandı da sanki, binlerce yıldır bozkırın sonsuzluğuna bakıyordu. Üst üste yığılmış her taş, ayrı bir zaman diliminin, ayrı bir hayatın sıcaklığını taşıyordu.”

Şair-yazar Murathan Çarboğa 8 Temmuz 2020’de sanal ortamda bunları paylaştığında, ölümün kendisine bu denli yakın olabileceğini düşünmüş olamazdı.

 Ne ki ölüm onu 10 Ocak 2021 günü 47 yaşında balkonda yakaladı!

 Şiirimiz bir eksildi yine.

Kemal Baysak’ı özleyeceğiz

Geçen hafta yitirdiğimiz Karşıyaka’nın 1994-1999 arası Belediye Başkanlığını yapan sanata, sosyal yaşama, aydınlığa, sevgiye, gönül dostluğuna odaklı insan Kemal Baysak’ı da çok özleyeceğiz.

Okan Yüksel’le, birçok yazın-sanat dostumla paylaştığımız buluşmaları, söyleşileri de unutamam elbette. Yaşar Aksoy’a hazırlattığı “Karşıyaka” albümü de kitaplığımın seçkin yerinde, anısıyla…