29 Ekim 1937..Ankara Palas Oteli... Cumhuriyet Balosu... Atatürk baloya katılan Fransız Büyükelçi Henri Ponso'yu yanına çağırır, Hatay sorunu dolayısıyla duyduğu üzüntüyü anlatır; sözlerini şöyle tamamlar;
            -Hatay sorunu benim kişisel davamdır. Beni üzüyorsunuz! Korkuyorum ki beni işi başka türlü çözmek zorunda bırakacaksınız. Benim barış bozma alışkanlığım yoktur. Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ulusuma söz verdim. Ulusum benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun karşısına çıkamam. Ben şimdiye dek yenilmedim, yenilmem.
            Aynı günlerde Ulusal Kurtuluş Savaşı Kahramanlarından Şükrü Kanatlı, Ata'ya şöyle sesleniyordu ;
            “Paşam, izin ver, yalnızca ellerimdeki güçlerle değil Hatay'ı, Süveyş'e dek bütün kıyıyı sana teslim edeyim! Sonra beni ayaklanıcı diye as! Tek sen üzülme..”
            Hatay'ı Suriye'ye bağlamaya çalışan Fransa, mesajı birinci elden almıştır. Cenevre'de kurtlarla boğuşan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 24 Ocak'ta Ankara'ya müjdeyi verir; Anlaşmaya göre Hatay bağımsız devlet olarak kendini yönetecek, bütünlüğü Türkiye ile Fransa arasında ortaklaşa sağlanacaktır.
            Ne yazık ki Atatürk bağımsızlık sonrası Hatay'ın Anavatana bağlanışını göremez. Hatay'ın referandum sonrası 29 Haziran 1939 günü Anavatana katılması büyük kurtarıcının 15 yılda ilmek-ilmek ördüğü askeri ve diplomatik dehasının bir sonucudur...
            Ne var ki Suriye bu başarıyı bir türlü hazmedemedi. 1970'li yıllarda Suriye sınırında askerliğimi yaparken haritalarında Hatay'ı kendi sınırları içinde gösterdiklerine tanık oldum. Sorduğum sorulara kaçamak cevap veriyorlardı.
            Şimdi yaşadığımız bu deprem felaketinden sonra Hatay'da yeni gelişmeler gözlemlemekteyiz. Deprem öncesinde ağır bir Suriyeli akınına uğrayan ve demografik yapısı büyük ölçüde değişen şehirde tehlikeli gelişmeler yaşanmakta. Deprem sonrası şehirdeki Türk nüfusun, gerek deprem korkusu gerekse Suriyeliler sebebiyle bölgeyi terk ettiği yolunda haberler alınmakta. Aslında Hatay'da Suriyelilere mülk satışı yasak. Ancak Suriyelilerin bu alımları Türk vatandaşları üzerinden, üstelik de vatandaşlık verilen Suriyeliler üzerinden yaptıkları söylenmekte. Ayrıca şirket kurup köy arazilerini üzerlerine geçirdikleri yolunda haberler de alınmakta .
            Öyle anlaşılıyor ki Ata'nın (Şahsi meselem) dediği sorun artık hepimizin şahsi meselesi. Uygulanması gereken yöntem belli; Hataylıların şehri terketmesini engellemek. Bu da yaraların süratle sarılması, kentin aslına uygun olarak yeniden inşa planlarının hazırlanması, esnafa ve tarım üreticisine tam destek verilmesi,tarım ürünlerine alım garantisi sağlanması, işsiz kalanların tamamının istihdam edilmesi ilk aşamadaki önlemler olarak gündeme gelmeli. Ayrıca bu felakette evlerini, işlerini kaybeden Suriyelilere gerekli destek sağlanarak güvenli bir şekilde ülkelerine dönmeleri sağlanabilir. Umarız önceki gün meydana gelen son deprem, Hataylıların şehri terk etmelerini tetiklemez.
            Aksi takdirde şehirde Suriyelilerin nüfuslarının önlenemez bir şekilde artması yeni sorunların ve tartışmaların ortaya çıkmasına yol açar ki, ülkemizin şu aşamada yeni tartışmalara tahammülü olmadığı açıktır.