18-20 Haziran tarihleri arasında Arnavutluk’un başkenti Tirana’da düzenlenen “Bilgiden Eyleme: Avrupa-Akdeniz Bölgesinde Diyaloğu Yeniden Tanımlamak” başlıklı ALF Forumunun düşündürdüğü konulara değinmek istiyorum bugünkü yazımda.

Anna Lindh Vakfı’nın Avrupa Birliği desteği ve Tirana Belediyesi ve Arnavutluk Dışişleri ve Avrupa Bakanlığı işbirliği ile düzenlediği Forum kültürlerarası iletişimin önemini gündeme taşıdı. Avrupa Birliği’nin Akdeniz bölgesi ile ilişkileri, günümüzden tam otuz yıl önce Barselona Süreci ile başladı; o günden on yıl sonra Anna Lindth Vakfı’nın kuruluşu ile yeni bir boyut kazandı. Vakfın bu yıl düzenlediği Forum’a ilişkin genel bir değerlendirmeye dünkü Birgün yazımda yer vermiştim. Burada, Forumun “Ortak Bir Miras: Kültür Aracılığı ile Akdeniz Gençliğinin Birlikteliğinin Sağlanması” başlıklı oturumunda yaptığım konuşmanın ana hatlarını paylaşmak istiyorum.

Konuşmamda, Akdeniz’de barış ve işbirliğinin geliştirilmesinde gençliğin öncü bir rol oymayabileceğini, ulusal hikayeler ve resmi görüşlerin etkisinin en az olduğu toplum kesimlerinin gençlik ve sanatçılar olduğunu, bu kesimler içinde büyük bir bölümün mevcut siyasi söylemler ve dini dogmalarla kendilerini sınırlandırmadığını fakat yoğun biçimde popüler kültürün saldırısı altında kaldığını, bu sürece karşı durmak için kültürlerarası anlayış ve işbirliğinin önemli bir rol oynayabileceğini anlattım. Konuşmacılar arasında Avrupa Üniversitelerinden gelenler eğitimin önemini vurgulayarak, eğitim politikalarında bir değişim ihtiyacından söz ettiler. Ben de, Akdeniz ülkelerinin önemli bir kısmında devlet kontrolünde olan eğitim kurumundan ve akademiden medet umamayacağımız gibi, özlediğimiz mesajların geniş kitlelere ulaştırılmasında etkili olabilecek medyadan da destek bekleyemeyeceğimizi, çünkü onun da egemen politik gücün kontrolünde olduğunu söyledim.
Dikkate almamız gereken bir husus daha var: gençlik kendisine öğretilen kavramlar yerine, bizzat deneyimlediği duygu, düşünce ve eylemler aracılığı ile öğrenmeye eğilimli. Sözünü ettiğim nedenler doğrultusunda, değişimi eğitim müfredatlarından beklemek yerine, gençlere hitap eden kültürlerarası etkinlikler ve bunları gerçekleştirecek kurumlar oluşturulması, mevcut kurumlara destek sağlanması hayati önem taşıyor. Akdeniz gençliği arasında anlayış ve işbirliğinin geliştirilmesi sürecinde kültür mirası temasının vurgulanması önemli... Ne var ki izlenmesi gereken stratejinin eğitim kurumu üzerinden geliştirilmesi doğru değil. Çünkü hükümetlerin eğitim politikaları ortak bir kültür mirası üzerine inşa edilmiyor. Ulusal çıkarların belirlediği politikalar doğrultusunda hazırlanan ilk, orta ve yüksek öğretim müfredatlarında bir değişimden söz etmek hayalci bir yaklaşım gibi geliyor bana. Bunu yerine, sivil toplum kurumları ile sanatçıların işbirliğine ve uluslararası kuruluşların desteğine dayalı bir stratejiden bahsetmek daha gerçekçi olacak. Vurgulamak istediğim bir nokta da, gençliğin ilgisinin kültürel miras üzerinde değil, çağdaş sanat üzerinde odaklandığı gerçeği. Bu nedenle, gençliğin daha fazla ilgisini çekecek çağdaş sanatı konu alan etkinlikler, sergiler, konserler, festivaller aracılığı ile onları ortak üretime yönlendirmek stratejinin ana hatlarından birini oluşturabilir. Bu stratejinin ana hatları arasında, Akdeniz’in ortak kültürel mirasına sahip çıkan gençler ve sanatçılar arasında bağlar oluşturacak ortamlar var etmek ve bu ortamları sürdürülebilir kılmak için imkanlar yaratmak yer alabilir. Bu da, toplumların yerel potansiyeli ile ulus-ötesi kurumlar arsında verimli bir işbirliği ile sağlanabilir. Akdeniz’in en güncel sorunu olan Gaza’da uygulanan soykırım konusunda Avrupa-Akdeniz bölgesinde hükümetlerin bir kısmı sessizliğini korurken, gençliğin, sivil toplum kuruluşlarının ve sanatçıların bu duruma gösterdiği tepki, uygulanacak strateji açısından ufuk açıcı olabilir.

Kişisel hikayemde kültürlerarası barış ve işbirliğinin sağlanması yönünde çalışmalar ağırlık taşıyor. Pi Prodüksiyon Özdem Petek ile birlikte gerçekleştirdiğimiz “İstanbul-Hakkari Sanat Köprüsü” (sonraki yıllarda proje Van’ı da içerdi) ve Diyarbakır Kültür ve Sanat Festivali 2000, Kürt meselesine barışçı bir yaklaşımı yaygınlaştırmak, toplumun farklı kesimlerine benimsetebilmek amacını taşıyordu. İstanbul’un çok-kültürlü mirasının anımsatılmasını hedefleyen ‘Pera Fest’ ve ‘Adalar Festivali’ pek çok sivil toplum kuruluşuna örnek oluşturdu; benzer etkinlikler yaygınlaştı. İzmirli aydınlarla birlikte oluşturduğumuz ‘Kültürlerarası Sanat Derneği, ‘Nazım Hikmet Yannis Ritsos Buluşması’, ‘Sinema-Edebiyat Buluşması’, Akdeniz sinematografileri arasında işbirliğinin geliştirilmesini hedefleyen ‘Akdeniz Sinema Buluşmaları’, Avrupa ve Akdeniz sinemalarının ağırlıkta olduğu ‘İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’ düzenledik. Şu günlerde ‘Film ve Müzik Festivali’nin beşincisin hazırlıkları içindeyiz.

Elbette, başka sanat emekçileri de var benzer etkinlikler düzenleyen. Özellikle, Türk-Yunan dostluğunun pekiştirilmesi adına pek çok etkinlik düzenleniyor ülkemde. Konserler, film gösterimleri, edebiyat buluşmaları… Bunların bir kısmının kaynak yetersizliği nedeniyle sürdürülemediğini belirtmeliyim. İyi niyetin somut bir gerçekliğe dönüşmesi için kaynak gerektiğini, bu konuda yerel yönetimlere sorumluluk düştüğünü vurgulayarak bitirelim.