''elimden tut yoksa düşeceğim.
yoksa bir-bir yıldızlar düşecek.
eğer şairsem, beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim.
yağmur götürecek yoksa beni''
O bir şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist, eleştirmen ,radyo ve tv yapımcısı...Türk edebiyatının Kaptan'ı.
Attila İlhan. Böyle bir Haziran sabahında İzmir'de dünyaya gelmiş. Yaşasaydı yüzüncü doğum gününü kutlayacaktık. Ne çok yapıt bırakmış edebiyata, sanata, kültüre... Döneminin kültür savaşçısı olmuş. Şiirlerini aşkı, siyaseti, özgürlüğü bütünleştirerek yaratmış. Daha lise yıllarında Nazım Hikmet'ten etkilenmiş. Okulda hoşlandığı bir kıza gizlice Nazım şiiri armağan etmiş. Nazım o yıllarda yasaklı. 16 yaşındaki öğrenci Attila önce karakolu, sonra cezaevini boylamış. İki aylık bir hapis cezasından sonra İzmir'de okuma hakkını kaybetmiş. Ver elini İstanbul...
Yazar Belgin Sarmaşık'ın Attila İlhan'la yaptığı röportajları içeren 'Açtırma Kutuyu!..' adlı kitapta şair kendisini şöyle anlatmış;
''İzmir'de Karşıyaka'da bir burjuva çocuğu olarak doğdum. Aşçısı, arabası, şoförü olan zengin, gerçek burjuvaydık...Sonra Anadolu'yu gezdim, dehşete düştüm. Dünyanın kaç köşe olduğunu anladım.''
Sonra Paris maceraları başlar. Toplam altı yıl Paris'te kalır. Sonuç; hayal kırıklığıdır. Paris halkını sert, nobran, aksi insanlar olarak niteler. (Kültürle ilgileri yok) der. Diğer uluslara sömürgeci gözle baktıklarını söyler. Paris'te edebiyat çevrelerine de girmez, gerekçesini şöyle açıklar;
''Edebiyat çevrelerinin yaşama biçimi , benim yaşama biçimime uymaz. Mesela içki... Onlar durmadan içerler. Ben içmem. İçmedin mi uyamazsın. Sonra edebiyat çevrelerinde edebiyat konuşulur. Ben edebiyat konuşmam, yazarım. Benim yapıtlarım ortada. Neyi konuşayım? ''
İlhan'ın bu ilkeleri ülkemiz için de geçerlidir. Şöyle der;
Sanatçı kısmının, koca Türkiye'de iki ya da üç meyhanede toplaşır olması onların ne yaman bir getto dışlanmışlığı içinde olduklarını göstermez mi? Sanatçı yaptığı sanatın halkla somutlaştığını, halkla bütünleştiğini görmek ihtiyacındadır. Oysa iki yüzyıldır, aktarma kültürlerle gittikçe halkına yabancılaşan sanatçılarımız, bu somutlaşmadan da bütünleşmeden de yoksundurlar. O zaman ne yapıyorlar? Üçü beşi bir araya gelip 'bu cahil, bu hiçbir şeyin değerini bilmez ' halka karşı dehalarını ve üstünlüklerini ' birbirlerine onaylıyorlar...Ben belki de bu yüzden, yazarlarla şairlerle değil, okurlarla birlikteliği yeğledim.''
Attila İlhan bu bağlamda düzenli bir yaşam biçimi tercihiyle farklı çarpıcı şiirler yaratır. 'Şair gibi yaşamayacaksın. ''Şair gibi yazacaksın 'der.
Romanları, denemeleri televizyon programları yıllarca kamuoyunda tartışıldı. Şiirleri dilden dile dalga dalga yayıldı. Bir kuşak Timur Selçuk'tan Karantinalı Despina, Hümeyra'dan Ben Sana Mecburum, Ahmet Kaya'dan Mahur Beste, Nur Yoldaş'tan Sultaniyegah, Alpay'dan Üçüncü Şahsın şiiri şarkılarını dinleyerek büyüdü.
Şairin ''Yağmur Kaçağı' adlı şiiriyle başladık, İlk şiir kitabı 'Duvar'da yer alan 'şafak vakti dünya' adlı şiirinde İkinci Dünya Savaşı'nda Alman faşizmine tepkisinden günümüze seslenen dizeleriyle sonlandıralım;
''... yüreğniz rahat olsun dövüşenler var.
yarım kalan şarkımıza onlar devam edecek...''