O'nunla ilk karşılaşmam 1970'li yılların başına rastlar. Yeşilköy'de lüks bir pastanede kahvesini yudumluyordu. Bütün gözler üzerindeydi. Şöhret basamaklarını yeni yeni tırmanıyordu. Upuzun boyu, incecik bedeni ve omuzlarına uzanan saçlarıyla özellikle genç kızların ilgi odağıydı. İçlerinden bazıları cesaretlerini toplayıp, imza almaya çalışıyorlardı. Uzaktan beğeni ve biraz da gıptayla izlediğimi hatırlıyorum.
İkinci karşılaşmamız yıllar sonra 1990'li yıllarda oldu. Bir toplantı arası ayaküstü sohbet etme olanağı bulmuştuk. Saçları kırlaşmış, kilo almış, yakışıklılığından hiçbir şey kaybetmemişti.
Kısacık sürede ülke sorunlarına değinmiş, cumhuriyetin değerlerini, sanatçının bulunması gereken yeri, devrimci bir söylemle bir-bir anlatmıştı. O artık yalnızca genç kızların değil, halkın büyük hayranlık duyduğu bir sanatçıydı.
Meslek hayatımın gerçek bir sanatçıyla tanışmanın verdiği onurunu, Tarık Akan''la o görüşme sırasında derinden duymuştum.
Şimdi bu gerçek sanatçıyı sonsuzluğa uğurluyoruz. İnsanların unutulmadığı sürece ölmediğini çok iyi biliyoruz. Tarık Akan da sanatçılığıyla, eylemleriyle, söylemleriyle bir kuşaktan diğer kuşağa aktatılacak ender insanlardan biri.
Kısa sayılabilecek yaşamı boyunca şöhretinin sefasını hiç sürmedi. Ne saray sofralarında meze oldu, ne de akil sıfatıyla halkını kandırdı. Hatırladığım kadarıyla reklam filmlerinde ve reklam ilanlarında yer almadı. Tüm birikimini eğitime, öğretime, sanata harcadı.
Dik duruşundan asla ödün vermedi. Biliyordu ki gerçek sanatçılar otoriteyi sorgular, eleştirir, muhalefet eder. O da yaşama dair tavrını son güne kadar sürdürdü, çizgisinden sapmadı.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra söylediği;
"Ülkem adına çok üzüldüm. Hiçbir darbe, demokrasinin D'sini dahi getiremez. Böyle yanlış yapılar, aptalca hareketler ülkeme hakikaten yakışmıyor" diyerek demokrasi konusundaki tavrını ortaya koymuştu.
Gerçek bir Atatürkçü, devrimci, laiklik yanlısı bir demokrattı. Sözcü Gazetesi'nden Gökmen Ulu'ya yaptığı açıklamada umudunu yitirmediğini, cumhuriyet sevdasını şu sözlerle anlatıyordu;
"Umutsuz değilim. Ben çok umutlu bir insanım. Çünkü yetişmiş olan gençlerin, Atatürkçü, laik gençlerin dimdik ayakta durduğunu görüyorum. Ve onlar her zaman bizler gibi sahip çıkacaklar. Bizler bu dünyadan gitsek bile onların çocukları sahip çıkacak ve bunu kimse yıkamayacak. Çünkü dünyaya gelmiş en büyük lider, en büyük tek başına bir lider, böyle bir Anadolu toprağına laik bir cumhuriyet kurmuş. İnanılır gibi değil. Bütün İslam ülkeleri içerisinde en güzel İslam ülkesi biziz. Laik bir cumhuriyet; bunu istemeyenler olabilir. Bunun karşısında duranlar olabilir. Her türlü zorluğu çıkartabilirler. Ama emin olsunlar ki, hiçbir şekilde başarılı olamayacaklardır. Benim görüşüm şöyledir; 2023'e kadar bu laik cumhuriyetin karşısında olan, buna balta vuran insanların hepsi yargılanacak ve hapse gireceklerdir. O kadar açık ve net."
Bir özgürlük savaşçısıydı Tarık Akan. Silivri barikatlarını yıkmış, Gezi eylemlerinin en büyük destekçilerinden olmuştu. Berkin Elvan'ın katledilmesini dile getiren klipte yer almış, Ali İsmail Korkmaz tişörtleriyle eylemlere katılmıştı. Soma'da maden işçileriyle birlikte 'Soma'yı unutma, unutturma' yürüyüşünde en ön saflardaydı. Albert Camus'un tarif ettiği, "düşüncesini eyleme çeviren, itiraz eden, hayır demesini bilen ve başkaldıran bir sanatçı" niteliklerinin hepsini taşıyordu. Bir dönem Aziz Nesin'in kurduğu Nesin Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürütmüştü. Aziz Nesin'in 'Ölüme Eğilmek' şiiri sanki Tarık Akan'ı tarif ediyor;
"...Ölüme değil,
Sonsuzluğa gidiyorum.
Orada dinleneceğim gönlümce.
Yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim.
Kalemim yine elimde,
Kağıtlarım da önümde
Son uykusunda düşecek başım,
Sağlığımda hiç eğmediğim"
***
Şimdi bu baş eğmeyen dev adamı sonsuzluğa uğurluyoruz. Ama biliyoruz ki o eylemleriyle, söylemleriyle, devrimci, çağdaş, Atatürkçü ve aydın kişiliğiyle gönüllerimizdeki yerini hiç terk etmeyecek.