Yönetme bir sanattır.Ülke,parti,şirket,firma,bakkal,manav dükkanı olsun bunu “sanat” olarak görmek gerekir. Kitleleri veya kişileri etkilemek yönetmenin sürdürebilirliği için ön koşuldur. Eğitim, birikim, vizyonu olmak, değişime açık olmak, evrensel ve ulusal bazda gelişmeleri izlemek “ön koşulun” vazgeçilmez unsurlarıdır.
Bu ortamı yaratmanın temelinde evrensel değerler yatar. Yargı bağımsızlığı, can güvenliği, doğanın korunması, sağlık, dürüst siyaset, kaynakların rasyonel bir şekilde
halkın çıkarlarına kullanılması gibi. Bunlar yönetmeye talip olan kişilere “GÜVEN” duyulmasını sağlar. Güven olgusu yönetmenin temelini oluşturur.
Yargı bağımsızlığı ve can güvenliğinin olmadığı, her gün kadınların öldürüldüğü, mafya örgütlerinin narkotik, silah, kadın kaçakçılığı için savaş alanına çevirdikleri, bunun için Güney Amerika da olduğu gibi çocukları bir “ silah” gibi kullanılan ülkelerde bu “GÜVEN” duygusunu yaratmak olanaksızdır.
“Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami, geldikleri gibi gitmediler, kimi itini bıraktı, kimi bitini,
kimi de piçini, yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil.” diyen halkı inandırmak güçtür.
Yalan ve kişisel çıkar üzerine oluşturulan politikalar yönetici konumunda olanlara “GÜVENİ” yıkar ve sonlarını hazırlar.