Doğrusu bu misafirlik biraz uzadı. 29 Nisan 2011 tarihinde geldiler.
İnsani nedenler vardı. Çatışmadan kaçıyorlardı. Sevdiklerini, işlerini, mülklerini arkada bırakmışlardı.
Sayıları her geçen gün arttı. Resmi rakamlara göre 2 milyon 200 bine, resmi olmayan rakamlara göre ise 3 milyona ulaştı.
Suriyeli mülteciler... Birçok şehrin yalnızca sosyal yaşamını değil, demografik yapısını da değiştirdiler.
Türkiye, dünyanın en fazla mülteci kabul eden ülkesi durumunda.
Örneğin sınır şehrimiz Kilis'in nüfusu 106 bin iken, kente göç eden Suriyelilerin sayısı 116 bine ulaşmış. Üstelik kentin altyapısı 2023 yılında 115 bin olacak şekilde planlanmış.
Birçok kentte adi suçlarda ve dilencilik olaylarında önemli artışlar yaşanıyor. Kurulan birkaç çocuk dilenci kampı sorunu çözmeye yeterli değil. Zira yeni gelen grupların ilk yaptığı iş çocukları dilenciliğe yöneltmek. Suriye plakalı araçlar sokaklarda cirit atıyor. Trafik polisleri Arapça plakaları okuyamadıkları gibi, sigortasız olan bu araçlara yaptırım da uygulayamıyorlar.
Tarım sektöründeki bir arkadaşım Türk işçi bulamadığından mecburen Suriyeli işçi çalıştırdığını, bunların da 1.500 liradan aşağı maaş kabul etmediklerini belirtiyor. Üstelik de bu işçilerin sabah 9'da işe geldiklerini, 12'den 13.30'a kadar yemek paydosu, 14'e kadar çay molası verdiklerini, 17'den sonra da ortalıktan kaybolduklarını anlatıyor.
Türkiye'deki kamplarda ise yaklaşık 200 bin mülteci kalıyor. Bu mültecilerin barınma, gıda, giyim, eğitim, sağlık, ibadet gibi her türlü ihtiyaçları devlet tarafından karşılanıyor. Ayrıca bu mültecilere ayda 80 lira da harçlık veriliyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı Helen Clark, Gaziantep'deki mülteci kamplarının dünyanın en iyi mülteci kampları olduğunu söylüyor. Ancak bu mülteciler, çalışma olanağı olmadığından, kamplarda kalmak istemiyorlar. Bu mültecilerden biri verdiği röportjda, “Kamplara gitmem. Kampa gideceğime öleceğimi bilsem de Suriye'ye dönerim. Nihayetinde benim memleketim orası” diyor.
Evet nihayetinde memleketleri orası. Üstelik ölüm tehlikesi de pek yok.
Şimdi dönüş zamanı.
Geçici de olsa bir ateşkes sağlandı. Fırat Kalkanı Operasyonu'yla yaklaşık 845 kilometrekarelik bir güvenlikli bölge oluşturuldu. Cerablus'da yaşamın normale dönmesi için gerekli adımlar atılıyor. Şehre su ve elektrik verilmesi için çabalar sürüyor. Karkamış sınır kapısından Cerablus'a insani yardımların geçirilmesi, kentteki kuyu ve fırınların işler hale getirilmesi de normal yaşama dönülmesini hızlandıracak.
Membiç'le El-Bab arasındaki 36 kilometrelik alan da kontrol altında.
Bu bölgede mültecilerin istihdam edilmesi de sorunun çözümünün bir başlangıcı olacak.
Artık bu misafirliğin sona ermesi gerekiyor. Yeşilköy'de piknik yapan, Florya'da denize giren, AVM'lerde volta atan, çocuklarını sokaklarda dilendiren bu dostlarımızın ülkelerindeki yapılandırmaya katkı verme zamanları.
Ülkelerine bayramlaşmaya gidip, geri dönüyorlar. Bunu anlamak mümkün değil.
Biliyoruz her şey yolunda gitse bile yine de üniversiteye kaydolan, burada evlenen ve iş kuran mültecilerin ülkelerine dönmeleri uzun zaman alacak veya gerçekleşmeyecek.
Şunu unutmamak gerekiyor ki geçen yıl ödediğimiz vergilerin 5 buçuk milyar doları bu mültecilere harcandı. Bu paralarda ülkemizde açlık sınırında yaşayan milyonlarca kişinin hakkı olduğunu söylememiz gerekiyor.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık şöyle açıklama yapmış;
“Suriye başta olmak üzere, hiçbir devletin topraklarında gözümüz yok. Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için vazgeçilmezdir. Barış ve kardeşliği tesis ettiğimizde Türkiye'de yaşayan 3 milyon Suriyeli vatanlarına dönecek.”
Önümüzdeki günlerde konuya karşı çıkmayan ancak hiçbir olumlu adım atmayan Batı'ya rağmen, Hükümetin nasıl bir politika izleyeceği önemli bir gündem oluşturacak.