“En büyük suçlar; gerekli olanı değil, fazla olanı elde etmek için işlenir.”
(Aristoteles)

Ülke günlerdir bir organize suç örgütü liderini, onun siyaset ve medyadaki karanlık ilişkilerini konuşuyor.
Youtube kayıtları, birbirinden ağır suçlamalar peşpeşe geliyor.
İlginç iddialar uzadıkça uzuyor, ithamlar korkunç!
Ortalık gerçekten toz duman.
Devleti dinliyoruz ifşalarla kendisinden(!)
Mafya gücü ile medyanın ele geçirilmesini!..
Siyaset -Mafya- Ticaret ve Yandaş Medya Dörtgeni'ni!

***
Suç örgütü liderinin yayınladığı bir saatlik videolar, popüler diziler gibi izleniyor.
Herkes Sedat Peker'e bakıyor, Peker-Bakan Soylu savaşını konuşuyor.
Soylu, TRT'de “Savcılar istediği soruşturmayı açabilir. Ellerini tutan mı var?” diye soruyor.
Mehmet Ağar: "Ben olmasam marinaya mafya çöker!"
Bakan Süleyman Soylu: "Ben olmasam Köfteci Yusuf'a Sedat Peker çöker!"
Bir “çökmedir” gidiyor...

“Sayın Reis Sedat Peker” hitabıyla emniyetin koruma yazısı. Çakarlı araba tahsisi…

Postacılık yapan gazeteciler…

***

Mine Söğüt Cumhuriyet’te ne güzel yazmış;

“Köfteci Yusuf’u, üzerine çökmek isteyen mafyadan kurtaran devlet refleksi...

Bu ülkeyi, üzerine çökenlerden kurtarmak için harekete geçmiyor.

Hatta aksine, kimin nereye, ne koşullarda çökeceğine...

Ve kimin nereye, ne sebeple çökemeyeceğine dair karar yetkisi olduğunu kendi bünyesinde rasyonelleştirebiliyor.

Bundan cesaret alan ve devletle bağı olan herkes onunla aynı dili konuşmanın peşinde.

Halk bile iktidarın suçlarını deşifre eden bir mafya babasına sempati beslemek üzere. 

(...)

Bir mafya babasıyla bir İçişleri Bakanı’nın birbirleriyle papaz olup ortalığa saçtıkları karanlık ilişkileri dizi izler gibi izliyoruz. 

Adam dövdüren, mekân bastıran ve gücünü kara paralardan alan yeraltı dünyasıyla politik dünyanın ilişkilerini biz dizi izler gibi izlerken, onlar da bizi izliyorlar.

Tepkisizliğimizi... Çabuk ikna oluşumuzu... Hafızasızlığımızı... Kendimizi çaresiz hissedişimizi... Katlanışımızı...”

***
Pandemi, "aşı nerede?", yitip giden onbinlerce can.
İşsizlik, yoksulluk intiharları.
"Yalnız Nisan ayında kapanan dükkan sayısı 7 bin 75..."

“128 milyar dolar nerede?”...
Mega Zamlar -pardon- güncellemeler, yolsuzluklar, doğa talanı.

899 milyar lira kredi borcu olan 34,5 milyon vatandaşımız.
Kayırma, torpil zirve yapmış durumda.

Rant ve talan projesi; Kanal İstanbul…
Bunların yerine, organize suç örgütü liderliğinden kırmızı bültenle aranan Sedat Peker’in videoları ile “mafya-siyaset-medya ve ticaret ilişkileri” gündem!

***

Yazıyı bitirirken okudum içim burkularak şu iki mesajı twitter’da;

“139 gündür işsizim. 139 gündür çocuklarımın gözlerine bakamıyorum birşey isterler diye.

139 gündür gülmüyorum. 139 gündür eşim bana iş buldun mu diye soruyor ve ben hergün kısık sesle hayır diyorum.

Yaşamayan bilemez. Tek dileğim kimse benim yaşadığımı yaşamasın...”

“Ev sahibi kira borcum için kapıya gitmiş ve eşime hakaret etmiş.

Birazdan eve gideceğim, uzun uzun çocuklarıma sarılıp son bir akşam yemeği yiyeceğim. Öperek uyutacağım onları ve evden çıkacağım.

Üstümde hakkı olan varsa helal etsin...”

***

Mustafa Hoş’un dediği gibi; “Şefkatli ve sıcak bir el Türkiye  haritasını okşasa, bütün ülke hüngür hüngür ağlayacak kadar doluyuz…”

“Travma toplumları, gerçekten kaçarak yaşar. Ama sonra da gerçekle yüzleşmeden normalleşemez!” 

Bir ülkenin çürümüşlüğünü izliyoruz aslında...