Bilindiği gibi corona virüs bir RNA virüsüdür. Virüsler, hayvan, bitki ve hatta bakterilerin bile canlı hücrelerini enfekte eden mikroskobik canlılardır. Milyonlarca türü sözkonusudur. Esasında bu canlılar için bir bilim dalı var: Viroloji. Ama, aylardır devam eden televizyon programlarından hiçbirinde bir viroloğun davet edilmemesini ilginç bir saptama olarak burada belirteyim! Halihazırda pandemiyi yapan da corona virüs ailesinin yedincisi olarak tanımlanan SARS-CoV-2. İsmini de protein kapsülünü taç şeklinde saran kılıfından alıyor, 'Corona' Latince taç demek..

Virüsler, dünyada en az 100 milyon yıldır mevcutlar ve genetik seleksiyon olarak süreklilik arzeden bir değişim içerisindeler. Bunlar mutasyon dediğimiz hafif değişiklikler olabileceği gibi rekombinasyon tarzında büyük değişimler de olabilir. Sonuçta da, mutasyon ve rekombinasyonlar virüsleri genetik olarak değiştirerek hastalık yapma özellikleri dahil bir çok yeni yetenekler kazanmalarına yol açıyor. Nitekim, Covid-19’un da yarasalarda bulunan zoonotik bir virüs olduğu, aracı bir hayvandaki bir virüsle rekombine olarak insanda hastalık yapan bir genetik özelliği kazandığı biliniyor.

Virüslerdeki mutasyon şeklindeki doğal süreçlerin güncel yayınlarda gündeme gelmesinin nedeni, virüsün bu değişikliklerle, daha bulaşıcı ya da öldürücü hale gelmesi endişesi. Nitekim ABD’de bulunan Scripps Araştırma Enstitüsü, New York’u tarumar eden corona virüsünün D614G adı ile anılan virüsün mutant versiyonu olduğunu açıkladı. Bu çalışmada, koronavirüsün mutasyona uğrayan bu türünün yani ABD’nin New York kentindeki salgın etkeninin, İtalya ve İngiltere’de varolan virüsten 10 kat daha bulaşıcı olduğu açığa çıktı.

Koronavirüsün D614G mutant versiyonunun tek özelliği sadece daha bulaşıcı olması değil,ek olarak orjinal virüsten 4 kat daha fazla taç yapısına sahip. Bu özellik, virüsün insan hücrelerinde daha fazla ve kalıcı şekilde tutunmasına neden oluyor ki bu da enfekte insanların ölüm riskini dört kat artırıyor! İngiltere orijinli Reading Üniversitesi’nde virolog olarak çalışan Profesör Ian Jones de, araştırma sonuçlarını teyit ederek, “Mutant virüs daha bulaşıcı, bu durum virüsün düşük miktarlarda olsa dahi kolayca yayılabileceği anlamına geliyor” diyor.

Bu konuda dünyada araştırma yapan bir çok merkezden saygın araştırmacılar, koronavirüsün paylaştığı ortamlarda varolan popülasyonların genetik yapılarına adapte olmak adına çeşitli mutasyonlara uğradığını, bu kapsamda tespit edilmiş 30’u aşkın türün olduğu biliniyor. Yine de bahsi geçen D614G’nin açık bilinenler içinde en zararlısı olduğu belirtiliyor. Dr. Hyeryum Chloe, “D614G mutantı diğerlerinden daha çok bulaşıcı ve ölümcül. Koronavirüs insanların akciğerlerinde bulunan ACE2 reseptörlerine sahip olduğu taç yapılar aracılığıyla tutunuyor ve D614G ‘de de taç yapı kat be kat fazla” şeklinde tespitlerini paylaşıyor. Ama bu çalışmalar dışında sonuçları endişeleri azaltan ciddi bilimsel araştırmalar da sözkonusu. Univercity College London’dan Genetik Direktörü Francis Balloux, CoronaVirüs ile ilgili olarak daha hızlı ya da daha yavaş bir mutasyonu tespit etmediklerini belirtiyor. Şimdilik bu konuda rahatsızlık duymayı gerektiren bir durum yok diyor. Hatta, virüsün, virülansı yani hastalık yapma özelliğinin azaldığı bile görülüyor. Bunun anlamı, vaka sayısında kısmi artışın görülmesine karşın hastalık şiddetinin azalması. Burada da akıllara, güncel vaka sayıları artışı ekseninde ikinci ya da üçüncü dalga şeklinde dile getirilen endişeler geliyor. Kişisel hijyen,fizik mesafe duyarlılığı ve maske kullanımı, son günlerde olduğu şekilde özensiz yapılırsa bunun olacağını beklemek çok doğal. Zaten tüm Dünyada önlemlerin azaltılmasının nedeni salgına dair bir tehlikenin kalmaması değil, pandeminin ulusal ekonomileri durma noktasına getirmesinin sosyal maliyeti. Sonuç olarak, aşı ve kesin bir tedavi çalışmaları sonuçlanana kadar, ki bu da en az 6 ayı kapsamakta, HMM diye kısaltılan hijyen, mesafe ve maske tedbirlerini bir yasal zorunluluk gibi yapmak sorumluluğundayız.