1979 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün'le İran'a gitmiştik. Dini Lider Ayetullah Humeyni ülkesinde döneli henüz birkaç ay olmuştu. İslam devrimi emekleme dönemindeydi. Sokaklar silahlı Devrim Muhafızlarıyla doluydu. Adım başı çevriliyor, kimlik kontrolünden geçiyorduk. Sokaklarda kadınlar yok denecek kadar azdı. Zorunlu sebeplerden sokağa çıktığı anlaşılan kara çarşaflı kadınlar da, devrim muhafızlarının kötü davranışlarıyla karşılaşmamak için sağa-sola koşuşturuyorlardı.

Böyle bir ortamda Kum kentine gittik. Humeyni bizi gecekondudan bozma tek katlı, damında silahlı muhafızların dolaştığı bir evde karşıladı. Yalnızca büyük bir halı ve duvar yastıklarının bulunduğu genişçe odada Dışişleri Bakanımızla birlikte zorlukla bağdaş kurarak oturduk.

Gündüz Ökçün konuşmasının bir yerinde demokrasiden, özgürlüklerden söz etti. Humeyni'nin cevabı oldukça sertti;

Demokrasi, batının uydurduğu bir kavramdır. İslamda bu kavram çok farklıdır.”

Buz gibi bir hava esti. Bakan bu konuya bir daha girmedi. Halbuki Humeyni İran'a dönerken yaptığı açıklamada, Şah'ın gitmesiyle yeni bir dönemin başlayacağını, İran'a demokrasi getireceklerini söylüyor, özgür basın ve siyasi partilerden söz ediyordu.

İran'dan o yıllarda sıkıntısı çekilen 300 bin ton ek petrol vaadiyle döndük ama hatırlarımızda kalan Humeyni'nin “kadınların tam örtünmesi ve kapanması” yönünde aldığı kararlar ve kadınların toplum hayatındaki genel statüsüydü.

Geçtiğimiz günlerde Cannes Film Festivali'nin ödüllü sanatçısı İranlı aktris Taraneh Alidoosti'nin kolundaki feminist imajlı dövmesi dolayısıyla ülkesindeki muhafazakar çevrelerce başlatılan linç girişimi beni Humeyni anılarına götürdü.

Konunun acı yönü Asrın Lideri'nin geçtiğimiz hafta doğum kontrolü ile ilgili yaptığı açıklamaların da bende Humeyni rejimini çağrıştırmasıydı. Ne demişti Asrın Lideri;

Zürriyetimizi artıracağız. Neslimizi çoğaltacağız. Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz.”

Neresinden eleştirelim? Din üzerinden siyaset yapılması, toplumun İslami bir baskı altına sokulmak istenmesi, sözlerin 'Müslüman aile 'ye bağlanması Anayasa'nın laiklik ilkesiyle nasıl izah edilecek?

Ayrıca ne diyor Anayasa'nın aile planlamasıyla ilgili maddesi;

Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretilmesi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”

Anayasa çiğnenmiş, ne gam. Zaten son yıllarda paspas olmadı mı?

Dini argümanlardan siyasette yararlanmayı sağlamak doğru bir davranış mıdır? Devletin en üst makamı fetva makamı mıdır?

Bunun dışında din alimleri ne diyor doğum kontrolüyle ilgili? Bu konuda doğrudan bir ayet olmadığını,ancak İslam'da doğum kontrolünün olduğunu, hamileliği önlemek üzere yaygın yöntemler bulunduğunu belirtiyorlar.

İslamiyet'in ilk yıllarında Mekke'nin nüfusunun 25 bin, Medine'nin 30 bin olduğu peygamberimizin veda hutbesine ise 140 bin kişinin katıldığı göz önüne alındığında o dönemlerde nüfus artışının teşvik edilmesi elbette olağan karşılanabilir. Ancak nüfusu 80 milyona yaklaşan 21. yüzyıl Türkiye'sine aile planlamasının dini saiklerle yanlış olduğunu söylemek nasıl onaylanabilir ki?

Aileleri, geleceğini sağlayamayacağı kadar çocuk sahibi olma baskısı ile karşı karşıya bırakmak haklı bir davranış mıdır?

İsteğe bağlı kürtajlar 10 haftaya kadar serbest olmasına karşın devlet hastanelerinin baskılar nedeniyle başvuruları reddettiğini görüyoruz. Şimdi bu fetvadan sonra doğum kontrol araç ve gereçlerinin yasaklanmasına doğru mu gidiliyor acaba?

Sizler, yönetenler, kadın bedeni üzerinden, kadının tercihleri üzerinden siyaset üretmekten vazgeçin. İlla kadınlarla uğraşmak istiyorsanız sizin döneminizde artan kadına şiddeti önleyin. Hergün kadınların öldürülmesini, çocuk gelinleri engelleyin. Kadının işgücüne katılımındaki sorunları çözümleyin.