Ege'nin incisi İzmir, uzun yıllardır kangren haline gelen körfez kirliliği sorunuyla boğuşuyor. Özellikle yaz aylarında artan balık ölümleri ve sahili kaplayan dayanılmaz koku, sorunu bir kez daha kentin en önemli gündem maddesi haline getirdi. Ancak çevre felaketi, aynı zamanda Ankara ile yerel yönetim arasında sert bir yetki kavgası başlattı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, göreve geldiği ilk günden bu yana körfezin temizliği için belediyenin tüm imkanlarını seferber ettiğini, ancak sorunun çözümü için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın da kendi sorumluluk alanındaki görevleri yerine getirmesi gerektiğini defalarca dile getirdi.

AKP kanadından gelen "Belediye üzerine düşeni yapmıyor" eleştirilerine sert tepki gösteren Tugay, geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamada belediye olarak İzmir tarihinde görülmemiş bir bütçeyi bu işe ayırdıklarını vurgulamıştı. "Bu sene sadece 9 milyar lira kendi kaynağımızdan buraya para ayırdık. Bakanlıktan istediğimiz, kendi yetkisinde olan işleri yapması," diyen Tugay, bu görevleri; körfezdeki navigasyon (seyir) kanalının yapılması, kıyıdaki sanayi tesislerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, limana gelen yük gemilerinin bıraktığı atıkların kontrolü ve tersane bölgesinde gerekli önlemlerin alınması olarak sıraladı. Tugay, "Sanki Büyükşehir Belediyesi kendi yapacağı işleri bakanlık yapsın istiyor gibi konuşuyorlar. Kesinlikle böyle bir talebimiz yok. Ancak sadece bizim çabamızla Körfez temizlenmiyor. Bakanlığın kendi sorumluluğunda olan konuları çalışması gerekiyor," diyerek topu Ankara'ya atmıştı. Tugay ayrıca, kirliliğin 70-80 yıllık bir birikim olduğunu ve bunu siyasi bir malzeme olarak kullanmanın İzmir'e ihanet olduğunu söyleyerek, "Siz İzmir’i seven bir insan olsanız, Körfez’den aldığınız kirli bir suyu mecliste gösterir misiniz? Temizlemek için bir şeyler yapın, ondan sonra konuşun," sözleriyle sitemini dile getirmişti.

Üzerine koltuk düşen Ebrar’ın ölümünde iki kişi tutuklandı
Üzerine koltuk düşen Ebrar’ın ölümünde iki kişi tutuklandı
İçeriği Görüntüle

CİMER noktayı koydu: Asli görev bakanlığın

İki kurum arasında gidip gelen bu suçlama ve savunma sarmalı, bir vatandaşın ve gazetecinin attığı bir adımla beklenmedik bir şekilde netliğe kavuştu. Gazeteci Alican Uludağ, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) üzerinden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na son derece net ve kritik bir soru yöneltti: "Türkiye'de denizlerdeki kirliliği 'önleme' görevi hangi kurum ve kuruluşların görev ve yetkisindedir?" Bu soru önemliydi, çünkü "denetleme" değil, doğrudan kirlilik oluşmadan önce alınması gereken proaktif tedbirleri, yani "önleme" görevini soruyordu.

Bakanlığın, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi Başkanlığı birimi aracılığıyla 22 Eylül 2025 tarihinde verdiği yanıt, tüm tartışmaları bitirecek nitelikteydi. CİMER üzerinden gelen resmi cevapta aynen şu ifadeler yer aldı: "Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olup, Bakanlığın yetki vermiş olduğu kurum ve kuruluşlarda (görev konusuna göre değişmektedir)." Bu yanıt, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, Türkiye'de denizlerdeki kirliliği kaynağında önleme görevinin ana ve asli sorumlusunun doğrudan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olduğunu resmen teyit etmiş oldu. Bu resmi belge, Başkan Tugay'ın aylardır sürdürdüğü "Bakanlık kendi görevini yapmalı" tezini doğrular nitelikte.

Yetki karmaşası bitti, şimdi sorumluluk zamanı

Bakanlığın CİMER üzerinden verdiği bu net yanıt, İzmir Körfezi özelinde ve Türkiye'nin tüm kıyılarında yaşanan kirlilikle mücadelede yeni bir sayfa açıyor. Yıllardır süren "o senin görevin, bu benim görevim" şeklindeki yetki karmaşası, en yetkili ağızdan son bulmuş oldu. CİMER yanıtı, belediyelerin arıtma, kanalizasyon altyapısı gibi görevleri olsa da, kirliliği daha oluşmadan önlemeye yönelik genel politika belirleme, strateji geliştirme, büyük endüstriyel tesisleri ve gemileri denetleme gibi makro ölçekteki asli görevin merkezî hükümette, yani Bakanlıkta olduğunu ortaya koydu.

Bu durum, artık topun tamamen Bakanlık sahasında olduğunu gösteriyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin körfez dibindeki çamurun taranması için ihale yapmasına rağmen hâlâ Bakanlık iznini beklemesi gibi örnekler, yerel yönetimlerin iyi niyetli çabalarının bile merkezî idarenin onayına ve işbirliğine ne kadar muhtaç olduğunu kanıtlıyor. CİMER'in bu yanıtı, sadece İzmir için değil, Marmara'da müsilajla boğuşan, Karadeniz'de ve Akdeniz'de kirlilikle mücadele eden tüm kıyı kentleri için emsal bir nitelik taşıyor. Artık vatandaşlar ve yerel yönetimler, deniz kirliliğini önleme konusunda somut adımlar atılması için doğrudan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nı sorumlu tutabilecek ve hesap sorabilecek.

Gözler şimdi bakanlıkta: İzmir Körfezi için somut adımlar atılacak mı?

CİMER belgesiyle tescillenen bu sorumluluk, gözleri şimdi tamamen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın atacağı adımlara çevirdi. İzmir kamuoyu, Bakanlığın artık siyasi polemikleri bir kenara bırakarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile tam bir işbirliği içinde, bilimsel ve kalıcı çözümler üretmesini bekliyor. Başkan Tugay'ın sıraladığı; körfezin dolaşımını artıracak seyir kanalının taranması, sanayi bölgelerinden gelen kontrolsüz deşarjların sıfır toleransla engellenmesi, liman ve gemi kaynaklı kirliliğin sıkı denetime tabi tutulması gibi acil eylem adımlarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.

İzmir Körfezi'nin yeniden "yüzülebilir" günlerine dönmesi, sadece yerel bir yönetimin çabasıyla değil, ancak ve ancak merkezî hükümetin kararlılığı, yasal yetkilerini tam olarak kullanması ve yerel yönetimlerle ideolojik çekişmelerden uzak, tam bir koordinasyon içinde çalışmasıyla mümkün olabilir. CİMER'in verdiği yanıt, bu işbirliğinin önündeki son bahaneyi de ortadan kaldırmış görünüyor. Artık söz değil, icraat zamanı. İzmir, incisinin yeniden parlamasını bekliyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ