Her şey, 27 Haziran günü İzmir'in Bornova ilçesine bağlı Yakaköy Mahallesi'nde, yemyeşil doğanın içindeki bir inşaat alanında başladı. Hava sıcak, rüzgar ise sinsice esiyordu. İnşaat sahibi N.K. (49), evinin çatısında bir tadilat çalışması yürütüyordu. Bu çalışma için anlaştığı işçiler E.Ü. (36) ve L.B. (47) de görev başındaydı. Sanıklardan E.Ü. spiral makinesi olarak bilinen avuç içi taşlama aletiyle demir keserken, diğer sanık L.B. ise çatı iskeletinde kaynak makinesi ile çalışıyordu. Her iki alet de doğası gereği etrafa yüzlerce, hatta binlerce derecelik sıcaklıkta kıvılcımlar saçıyordu. İşte o kıvılcımlardan biri, inşaatın hemen bitişiğindeki kuru otların arasına düştü. Saniyeler içinde küçük bir duman yükseldi, ardından cılız bir alev belirdi.

O an, belki de basit bir su müdahalesiyle söndürülebilecek olan yangın, rüzgarın da şiddetli etkisiyle bir anda kontrolden çıktı. Kuru otlar, çalılar ve makilik alan, alevlerin hızla ilerlemesi için adeta bir otoban görevi gördü. Dakikalar içinde küçük bir alev topu, devasa bir orman yangını cephesine dönüştü. Alevler, çam ağaçlarını birer meşale gibi yakarak ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladı. Bölgeden yükselen kara dumanlar, kilometrelerce öteden görülüyor, facianın boyutunu gözler önüne seriyordu. İhbar üzerine bölgeye çok sayıda itfaiye ekibi, orman işçisi ve söndürme helikopteri sevk edildi. Ancak rüzgarın sürekli yön değiştirmesi ve arazinin sarp yapısı, müdahaleyi son derece zorlaştırdı. Yangın, ancak 28 Haziran'da, yani yaklaşık 24 saatlik amansız bir mücadelenin ardından kontrol altına alınabildi. Geriye ise kapkara bir manzara ve derin bir acı kalmıştı.

145 hektarlık yıkım ve küle dönen hayatlar

Yangının bilançosu, facianın boyutunu rakamlarla ortaya koyuyordu. Toplamda 110 hektarlık, yani yaklaşık 150 futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alan tamamen yandı. Binlerce ağaç, sayısız yaban hayvanı ve ekosistem, bu büyük ihmal sonucu yok oldu. Ormanın yanı sıra, bölge halkının geçim kaynağı olan 35 hektarlık ziraat arazisi de küle döndü. Zeytinlikler, bağlar ve tarlalar alevlere teslim oldu. Ancak felaketin en trajik yüzü, yerleşim alanlarına sıçramasıyla ortaya çıktı. Alevler, ormanın kenarındaki evleri bir bir yutmaya başladı.

Yangın tehlikesi nedeniyle bölgedeki 455 ev güvenlik amacıyla tamamen tahliye edildi. Vatandaşlar, can havliyle evlerini terk ederken arkalarında bir ömürlük birikimlerini bırakmak zorunda kaldı. Yangın söndürüldüğünde ise acı gerçekle yüzleştiler: 27 ev tamamen yanarak kullanılamaz hale gelmiş, 7 araç ise alevlerin ortasında kalarak metal yığınına dönmüştü. Hayaller, anılar ve umutlar, bir kıvılcımın başlattığı bu yangında küle dönmüştü. Yetkililer, hasar tespit çalışmalarının ardından mağdur vatandaşların yaralarını sarmak için harekete geçerken, jandarma ekipleri de yangının çıkış nedenine ilişkin titiz bir soruşturma başlattı.

İddianameden sızan kritik detaylar: 'Bize bir şey olmaz' güvencesi felaket getirdi

Yangın söndürülür söndürülmez başlatılan soruşturma, kısa sürede olayın bir kaza değil, öngörülebilir bir ihmaller zinciri olduğunu ortaya çıkardı. Olay yerindeki deliller ve tanık ifadeleri, savcılığı doğrudan çatıdaki tadilata yönlendirdi. Gözaltına alınan inşaat sahibi N.K. ile işçiler E.Ü. ve L.B., çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma tamamlandı ve 3 sanık hakkında hazırlanan iddianame, İzmir 44. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İddianamede yer alan detaylar, felaketin adeta "geliyorum" dediğini kanıtlar nitelikteydi. Savcılık, sanıkların "bilinçli taksirle orman yangınına neden olmak" suçunu işlediğini vurguladı. Hukuk dilinde bilinçli taksir, bir kişinin öngördüğü ancak "gerçekleşmez" diyerek güvendiği bir neticenin meydana gelmesi durumunu ifade eder. İddianameye göre sanıklar, kullandıkları spiral ve kaynak makinelerinin kıvılcım çıkaracağını ve bu kıvılcımların kuru otları tutuşturarak bir yangına sebep olabileceğini öngörmüşlerdi. Ancak, mesleki tecrübelerine ve kişisel yeteneklerine aşırı güvenerek, bu riskin gerçekleşmeyeceğine inanmışlardı. Bu "bize bir şey olmaz" düşüncesi, on binlerce canlının hayatına mal olan felaketin fitilini ateşlemişti. Savcılık, sanıkların yangını engelleyecek hiçbir tedbir almadığının altını çizdi.

Alınmayan önlemler listesi utanç vesikası gibi

İddianame, sanıkların almadığı basit ama hayati önlemleri bir bir sıralıyordu. Bu önlemler alınmış olsaydı, İzmir bugün bu büyük ekolojik ve sosyal yıkımı yaşamayacaktı. İşte o kritik ihmaller:

  • Çevre Temizliği Yapılmadı: İnşaat alanının etrafı, yangına davetiye çıkaran kuru ot ve çalılıklarla doluydu. Çalışmaya başlamadan önce bu yanıcı materyallerin temizlenmesi gerekirdi, ancak bu yapılmadı.

    Denizli İdmanyurdu profesyonel lige fırtına gibi başladı
    Denizli İdmanyurdu profesyonel lige fırtına gibi başladı
    İçeriği Görüntüle
  • Islatma İşlemi Es Geçildi: Kıvılcımların düşebileceği potansiyel alanların su ile ıslatılması, yangın riskini büyük ölçüde ortadan kaldırabilirdi. Ancak bu basit ve maliyetsiz önlem de alınmadı.

  • Gözetleyici Bulundurulmadı: Bu tür riskli çalışmalarda, bir kişinin sadece etrafa sıçrayan kıvılcımları gözlemlemek ve olası bir tutuşmaya anında müdahale etmek için görevlendirilmesi standart bir güvenlik prosedürüdür. Ancak sanıklar, böyle bir gözetleyici bulundurmaya gerek görmedi.

  • Yangın Söndürme Ekipmanı Yoktu: Olay yerinde, başlangıç aşamasındaki bir yangını söndürebilecek basit bir yangın söndürücü veya yeterli miktarda su bulundurulduğuna dair bir kanıta rastlanmadı.

Tüm bu dikkatsizlik ve tedbirsizlikler bir araya gelince, kaçınılmaz felaket yaşandı. Şimdi 3 sanık, bu ihmallerinin bedelini ağır bir şekilde ödemekle karşı karşıya. Haklarında istenen 13'er yıla kadar hapis cezası, hem bu olayın faillerine hem de benzer işleri yapanlara ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Dava önümüzdeki günlerde başlayacak ve kamuoyu, adaletin nasıl tecelli edeceğini merakla bekliyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ