Özgür Mumcu'nun ikinci romanı Dünyalılar, bilim kurgu ile farklı türleri harmanlayan gerilimi bol bir distopya. Yazara göre, romanının edebi türlerle olan ilişkisi şöyle: Bilim kurguyu bir kaçış edebiyatı olarak değerlendirenlerden ya da benimseyenlerden değilim. Aksine çağın hissettirdiklerinin en iyi böyle aktarılabileceğini düşünüyorum... Öte yandan, Dünyalılar'ı bir türe dahil edip kutulayıp tasniflemeyi de istemem.

Önce, alıştıra alıştıra mevsimlerin ilkokulda bize öğretilen bilindik döngüsü değişti. İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış, her zamanki aylarının dışına kaydı. Yılın büyük bölümü yağışsız ve bunaltıcı sıcaklarla geçer oldu. Göllerimiz, nehirlerimiz kurumaya başladı. Sadece bizde mi? Dünyanın dördüncü büyük gölü Aral bile eski turistik kataloglarda kaldı. Tüm bu felaket haberlerine orman yangınları ve tarım için açılan suyu çekilmiş artezyen kuyuları eklendi. Artık her sabah yurdun bir yöresinde aniden başlayan orman yangınıyla uyanır olduk. Kimse farkında değil, kimi sebze ve meyveler pazar tezgahlarından sessiz ve sakin çekiliyor. Belki on yıl geçmeden yediğimiz birçok sebze ve meyve, Aral Gölü gibi fotoğraflarda kalacak..
Kısacası dünya, belki insan türünün yaptıklarının bir diyeti, belki de doğal döngüsü gereği, korkunç bir susuzluk ve çölleşme tehdidiyle karşı karşıya.
Sadece bunlar değil elbette. Tek kutuplu dünyada siyaset de bilim kurgu romanlarında öngörüldüğü üzere zamanla küresel bir diktatoryaya evrilecek. Sanırım o gücün sahibi de sınısız teknolojiye ve yapay zekaya hükmeden güçler olacak.

Dunyalılar Ozgurmumcu Internet

YEPYENİ BİR UMUT ARAYIŞI

Özgür Mumcu ikinci romanı Dünyalılar'da ayarı bozulan gezegenimizi ve o gezegende endişeli gözlerle izlediğimiz distopik ahvali, heyecanı ve gerilimi bol bir öyküyle ele alıyor.
Mumcu, 2016 yılında yayımlanan ve fantastik ögeler barındıran ilk romanı Barış Makinesi'nde olaylar ikinci sanayi devrimi yıllarında geçiyordu. "Yepyeni bir umut arayışı" olarak da okunabilecek roman, insanları kötülük ve kıyımdan uzak tutacak makine ile kalıcı bir dünya barışının mümkün olup olamayacağını sorguluyordu. Proje başarılı olursa, aristokrasi ve her türlü tiranlık tarihe karışacak, insan kendisinin efendisi olacaktı.

FELAKETİN EŞİĞİNDE BİR DÜNYA VE DÜNYALILAR

Mumcu'nun ikinci romanı Dünyalılar, ilk romanı gibi fantastik özellikler barındırsa da daha çok bilim kurgu öyküsüyle harmanlanmış bir distopya. Felaketin eşiğine gelmiş dünyanın bir tasviri.
Gezegenin dört bir yanında uluslar, halklar türlü sorunlarla boğuşurken, hızla dünyamıza yaklaşan bir uzay gemisinde ırklarının kurtuluş umutlarını bizim gezegenimize saklayan uzaylıların dünyalılarla ilk teması nasıl olacaktır?..
Ancak Dünyayılar'ın anlattığı, gezegenimize inen Uzaylılarla bizim aramızda yaşanması olası savaş ya da çatışma değil, tam böyle bir ortamı kullanarak ortaya çıkan ve dünyanın güç dengeleri arasında yaşanan bir komplo.
Bu komplo, mafyası, küresel kapitalisti, dünyanın gidişatına yön veren seçkin yöneticileri ve sermaye sahipleri ve sapkın tarikatçıları arasında yaşanıyor. Dünyalılar'ın kahramanları, bu distopik ortamda dünyanın alıştığımız düzenine kavuşması için kıyasıya bir mücadele veriyorlar.
kendisini zirveye taşıyabilecek NBA kariyerini Amazon yerlilerinin bekası uğruna feda etmiş antropolog Can Yaban, ona bu amaç doğrultusunda eşlik eden biyoakustik uzmanı sevgilisi Karla Silva, diplomat İzzet Derman, istihbaratçı Konuralp Sarpkaya, Silikon Vadisi’nden Nathan Sterling
ile yeni çağın karizmatik kâhini Alice Collins, bu çatışmanın taraflarını oluşturuyorlar.
Özgür Mumcu ile söyleşirken hem ikinci romanı Dünyalılar'a hem de gezegenin ve insanın geleceğine dair sorularımın cevaplarını almaya çalıştım...

BİLİM KURGU... SİYASİ GERİLİM VE MACERA

Bilim kurguyu bir kaçış edebiyatı olarak değerlendirenlerden ya da benimseyenlerden değilim. Aksine çağın hissettirdiklerinin en iyi böyle aktarılabileceğini düşünüyorum. Geleceğin toplumunu tasarlamaya çalışmak, bu gelecek yakın bile olsa, belki maruz kaldığımız andan kaçmamıza yarıyor. Ama diğer yandan günümüzün toplumsal, kültürel, ekonomik dinamiklerini de iyi takip etmeyi gerektiriyor. Bu dinamiklerin nereye evrilebileceğini kestiren, tartışan metinler için bilim kurgu öğeleri kaçınılmaz. Diğer yandan, bu romanı sadece bir türe dahil edip kutulayıp tasniflemeyi de istemem. Dünyalılar aynı zamanda bir siyasi gerilim, macera romanı da.

DİSTOPİK GELECEĞE HAZIRLANMAK!

Elbette daha iyi dünyalar tasavvur etmek için bilimkurgu harika bir alan. Ancak, distopik bilim kurgunun birkaç sebeple çoğu zaman o gelecek tasavvurundan ziyade distopyanın söylem ve estetiğinin içselleştirilmesine de yol açabileceğini düşünüyorum. Bilim kurgu daha iyi dünyaları hayal edebildiği gibi daha kötü dünyalara karşı uyarabilir de. Bugün distopik bilimkurgu bu uyarı işlevini mi görüyor yoksa daha çok bizi o distopik geleceğe mi hazırlıyor?

İYİ BİLİM KURGU YENİ SORULAR SORDURUR

Bilim kurgu çoktandır edebiyat masasında asli koltuklardan biri. Arthur C. Clarke, Philip K. Dick, Asimov, Stanislav Lem ve Ursula K. Leguin gibi yazarlar bu türün temel taşları. Elbette hepsini farklı sebeplerle hem okudum hem de çoğundan etkilendim. Beni teknoloji ve bilime teknik olarak odaklı hard sci-fi’dan çok, sosyo kültürel olanı ele alan soft/sosyolojik bilimkurgu çekmiştir. Bir de elbette ayrıntılı ve gerçekçi dünya kurmayı iyi başaran eserler de öyle. İyi bir bilim kurgu eseri, bitirildiğinde okurun kafasına yepyeni soru işaretleri bırakabilmelidir. Yoksa kötü bir hikayeyi sırf uzay gemisinde geçiyor diye niye okuyalım?

BİZ NEDEN BAŞARAMAYALIM!

Ben Türkçe rock yapılamaz, bizden polisiye çıkmaz tartışmalarını ilk gençlik yıllarımda bizzat yaşadım. Sonuç ortada. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana teknolojinin lideri ABD olduğu için bilimkurgunun merkezi orası. Ancak başka ülkelerden de bilimkurguda uluslararası ilgi gören eserler çıktığını biliyoruz. Fransa, Kore, Çin, Güney Afrika vs. Artık Türk bir yazarın kaynaklara ulaşmak, araştırma yapmak için Amerikalı bir yazardan eksiği yok. Neden hayal kurmak ya da dünyalar kurmak konusunda geri olalım ki?

CAN YAMANLAR ELBETTE GERİ DÖNER

Dünyalılar'ın baş kahramanı Can Yaman gibi gençlerin ülkeyi terk etmesi elbette ulusal bir sorun. Ama kimseyi de ülkeyi terk ediyor diye eleştirme hakkına sahip değiliz. Bu bir çok açıdan çok ciddi bir karar ve eminim bu kararı alanların büyük çoğunluğu bunun farkında olarak bu kararı almıştır. Bu işin bir çözümü var. Kimsenin şu ya da bu sebeple kapağı dışarıya atmak istediği bir ülke olmayı bırakmak. Ülkemiz o yönü seçerse, o vakit yurtdışına yerleşenler de Batı’dan edindikleri tecrübe ve sermayeyle vatanlarına destek olacaktır. Geri dönüşlerin de yolu böylece açılabilir.

Hickimse Peter Internet
Hiçkimse Koyu'nda Bir Yıl

Salman Rushdie, The Guardian gazetesinde Peter Handke'yi Nobel edebiyatı ödülünü kazanmasından tam yirmi yıl önce "Yılın Uluslararası Moronu" ödülünde ikinci sıraya koymuştu. Sebep Handke'nin soykırımcı Sırplara verdiği destekti. Hande o yıl "Yılın Moronu" ödülünü Hollywood'un silah lobici starı Charleston Heston'a kaptırmıştı. Lakin, siyaset ve vicdan başka bir şey, edebi yetenek ve yetkinlik bambaşka bir şey. Öyle olmasa Ezra Pound'u, Celine'i, Hitler döneminin Günter Grass'ını, hele hele Heidegger'i nereye koyardık?..
İlk kez 1994 yılında yayımlanan Hiçkimse Koyu'nda Bir Yıl, Peter Handke'nin yer yer otobiyografik unsurlar içeren romanıdır. Handke bu romanını yazarken çocukluk ve gençlik yılları anılarından esinlenmiştir. 560 sayfalık roman, büyük boy ve bir hayli küçük puntosuyla, yazarın sadık okurlarının yanı sıra özellikle sabırlı ve dikkatli edebiyat tutkunlarına hitap ediyor.
Hiçkimse Koyu'nda Bir Yıl'da olaylar, romanın baş kahramanı, bir yazar ve aslında eski bir avukat olan Gregor Keuschnig'in doğduğu köye - kahramanın sığındığı yer, geceleri Paris'in ışıklarının görülebildiği bir banliyödür aslında- geri dönüşüyle başlıyor. Keuschnig, köyde geçirdiği bir yıl boyunca ata topraklarının gerçek sakinleri ile arasındaki ilişkileri yeniden ele alırken geçmişin anılarına da götürüyor okurları. Kahraman günler geçtikçe kimlik, aidiyet duygusu ve varoluşsal sorgulamaları yaparken okurunu da benzer sorgulamaların içine çekmeyi başarıyor.

Yaşadığımız ortamda 'biz' halimizle nasıl ve nereye kadar kalabiliriz ya biz yaşadığımız ortamın ne kadarını taşırız içimizde?... Zamanla değişen nedir, hayat boyu ana hatlarıyla aynı kişi olarak mı kalırız zaman tünelinde?.. Hiçkimse Koyu'nda Bir Yıl, özellikle bunları irdelememizi ister bizden. Gregor Keuschnig'in inziva ve tefekkürle geçen yılına tanıklık ederken yalnızlıklarımızı, suskunluklarımızı ve hayatta tüm narinliği ve kırılganlığıyla geçip giden birçok güzelliği de düşünme fırsatı buluruz.
Peter Handke'nin her romanını Nobel alacak seviyede görmemiz mümkün değil. Ancak bu romanın, sanatçının o ödülü kazanmasının en büyük etkenlerinden biri olduğu tartışılmaz bir gerçek.
Hiçkimse Koyunda Bir Yıl / Peter Handke / Everest Yayınları

Csutora Sandor Internet

Komik ve düşündürücü bir köpek hikayesi

Özellikle Bir Burjuvanın İtirafları ve İşin Aslı Judit ve Sonrası gibi romanlarıyla ülkemizde tanınıp sevilen Macar yazar Sándor Márai, dokunaklı ve alabildiğine komik romanının baş kahraman başına buyruk, yaramaz ve isyankâr bir köpek.
Romanın konusu şöyle...
Burjuva bir koca, eşine son anda bir Noel hediyesi olarak yavru köpek getirmiştir. Başlangıçta evdeki herkes köpeğin büyüsüne kapılır, ona bir biblo gibi davranırlar, istediklerinde kucaklarına alırlar, canları sıkıldığında da bırakırlar. Hayvan büyüdükçe, özellikle onun safkan bir Puli değil de melez bir köpek olduğunu öğrendikten sonra ev halkının tavrı değişir. Her türlü disipline kayıtsız, özgürlüğüne düşkün Csutora’ysa evcilleştirilme çabalarına isyan eder, eğilip bükülmeden kendi bildiğini okur. Ancak kulağa ilk başta biraz komik ve eğlenceli gelen bu durum felaketle sonuçlanacaktır.
Csutora - Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi / Sándor Márai / Can Yayınları

Felsefe bizi kendimizden nasıl korur?

"İyiler de iyilik de mumla aranır oldu" desek, kötüler bile canı gönülden katılacaktır bize. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Hern şeyin arkaplanında gizli ve genellikle kötü bir amaç, farklı bir hedef var. Komplo teorileri üretmek, kendi ürettiğimize üç vakit sonra inanmak adeta bir hayat tarzı haline geldi. Belki de kötülükleri, felaketleri, kaçınılmaz olanı böyle savuşturmaya çalışıyoruz kendimizce.

Iyi Insanlar

Steven Nadler ve Lawrence Shapiro, İyi İnsanlar Kötü Düşününce / Felsefe Bizi Kendimizden Nasıl Korur? adlı kitabı, yapay zeka çağının sınırlarında gezinen çağımızın salgın haline gelmiş kötücül düşencelerinden, karamsarlıktan ve umutsuzluktan felsefenin bilgeliği, içgörüleri ve pratik becerileriyle kurtulabilmenin mümkün olduğunu iddia ediyor.
Kitapta, öncelikle iyi insanlara kötüye yormanın neden ve nasıl musallat olduğu açıklandıktan sonra hakikate dayanmayan bilgileri daha kolay tespit etmemizin ve bunlardan kaçınmamızın yolları gösteriliyor, bir şeye inanmak ile onu bilmek arasında ayrıma vurgu yapılıyor.

Nadler ve Shapiro felsefenin, daha iyi akıl yürütmek için gerekli araçlarını ortaya koyarken özellikle bu araçları kullanma konusunda henüz yetkin olmayan okurlara ulaşmayı hedeflemişler.
İyi İnsanlar Kötü Düşününce / Steven Nadler, Lawrence Shapiro / Yapı Kredi Yayınları

Lucy Jamaica Internet

Genç kızın zihninden bir oto eleştiri

Karayipler'in ünlü yazarlarından Jamaica Kincaid, eserlerine kendi hayatından ve yaşanmışlıklarından izler bırakmayı sever. Kincaid romanlarında doğup büyüdüğü coğrafyanın kolonyalizm, emperyalizm, iktidar ve ırkçılık gibi siyasi sorunlarını, aile, ergenlik ve cinsellik gibi daha insani konuları işler.

Türkçe edebiyat okurlarının Annemin Otobiyografisi adlı romanı ile tanıdığı Antiguan-American yazar, Lucy adlı romanında gurbete çıkmış genç bir kızı ve onun ele avuca sığmayan hayal gücünü resmediyor. Kincaid’in unutulmaz karakterlerinden Lucy, yazarın içinde bulunduğu topluma, ailesine ve kendisine eleştiri oklarını doğrulttuğu en keskin eseri.
Lucy / Jamaica Kincaid / Jaguar Kitap