Ölümünün 80. yıldönümünde Atatürk’ü hala yeterince anlayamadığımızı düşünüyorum; buna Atatürkçülerin bir bölümü de dahil. Bu Atatürkçü dostları üç gruba ayırabiliriz.

HALKÇILIĞINI ANLAYAMAYANLAR

Bu grupta, AKP’ye oy verenleri küçümseyen, hatta aşağılayan; ne yazık ki AKP’nin ekmeğine yağ sürdüklerinin farkında olmayan dostlar yer alıyor. Ne demek istediğimi bir anekdotla anlatmaya çalışayım:

9 Ağustos 1929 akşamı Sarayburnu’nda, etrafını saran halka hitaben, ilk defa harf devrimini açıklayarak, yeni harflerin kabul edilmesi gerektiğini belirttikten sonra şöyle konuşur, Atatürk:

“Bir milletin yüzde 10’u, 20’si okuma yazma bilir de yüzde 80’i, 90’ı bilmezse ayıptır. Bu millet utanmalıdır. Ama Türk milleti utanmak için yaratılmış bir millet değildir... ...Okuma yazma bilmeyenlerin çokluğu, onun hatası değildir. Hata, Türk’ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin bu hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları düzelteceğiz. Bu konuda bütün vatandaşların çabasını isterim. En fazla, bir iki sene içinde, bütün Türk toplumu yeni harfleri öğrenmelidir, öğrenecektir. Millet, kafasıyla olduğu gibi, yazısıyla da uygar dünyanın yanında bulunduğunu gösterecektir!”

Halk, coşkuyla alkışlar, heyecandan ağlayanlar olur. Oradan Büyükada’ya geçerler. Yat Kulübünde, pırıl pırıl ışıklar içinde, fraklı, smokinli, tuvaletli bay, bayanlarla karşılaşınca, Atatürk yanındakilere döner, “Hani Sarayburnu’nda yaptığımız yok mu? Onu burada yapamazdık!” der.

DEVRİMCİLİĞİNİ ANLAYAMAYANLAR

Atatürk’ün devrimcilik anlayışını, özellikle de laikliğin önemini yeterince anlamayanlar; ödünler verip, halk dalkavukluğu ile seçim kazanacaklarını sananların sonu geçmişte hüsran oldu, gelecekte de olacak… Türk Ocakları’nın kurucularından Tevfik Noyan’dan bir anı:

Atatürk bir konuşmasında, kabul edilen ‘Milli Eğitim’ gereği çocukların artık dini eğitimlerini ailelerinde alacaklarını, kurulacak İlahiyat Fakültesi gibi kurumların bu eğitimi takviye edeceğini söyler. Topraklarımıza göz diken saldırgan düşmanların, dini kullanarak birçok fitne ve fesat ve entrikaya başvurmaktan çekinmeyeceklerinin kesin olduğunu belirttikten sonra der ki:

“Biliyor musunuz ki, Mussolini, peşindekilerle buraya gelirse nasıl gelecektir? Önünde dervişler, hacılar, hocalarla gelecektir. Din adamlarını, elinde silah olarak kullanacaktır.”

Üyelerden biri, heyecanla atılır: “Paşam, rahat olun… Bu devrim yerleşmiştir. Millet bunu anlamıştır, benimsemiştir. Devrimlerimizin, halk tabakalarına kadar her tarafta kökleşmiş olduğu kesin. Bundan emin ol Paşam.”

Mustafa Kemal bu konuda herkesin görüşünü dinledikten sonra şunları söyler: “Arkadaşlar… Devrimlerimiz henüz, yenidir. Dedikleri gibi; kökleşip, benimsendiği hakkındaki kanaatimiz ancak ileride karşılaşacağımız olaylarla doğru çıkacak ve gerçekleşecektir. Fakat şimdi buna emin olmalısınız ki, bugün başına şapka giyen sakalını bıyığını traş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun kafalarının içindeki zihniyet hala sarıklı ve sakallıdır…”

Atatürk’ün büyük çabalarıyla ‘Türkçe Ezan’ 1932’de zorunlu olmuş ve geniş halk desteği kazanmıştı. ABD’nin 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan Marshall Planı süreci içinde, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk işi ‘Türkçenin yanında Arapça Ezan da okunabilsin’ diye, bugün de geçerli olan hukuki değişikliği yapmak olmuştu.

Tarihteki en büyük vizyonerlerden Atatürk bile, “Arapçanın yanında Türkçe Ezan da okunabilsin” diyen bir CHP milletvekilinin, CHP yönetimince disipline verilebileceğini öngörememişti. Atatürk’ün vizyonunun ötesine geçmeyi başaran (!) ve disipline verilmeyi fazlasıyla hak eden CHP yetkililerini kutluyorum…

MİLLİYETÇİLİĞİNİ ANLAYAMAYANLAR

Bir de o günün koşullarını dikkate almayıp, Atatürk’ü ‘ırkçı veya diktatör’ sanan liberal/sosyalist kesim var ki ayrı bir yazı konusu.

SONUÇ

Atatürk’ün özellikle halkçılık, devrimcilik ve milliyetçilik anlayışlarını anlayıp, içselleştirmiş yeni liderlere gereksinim duyuyoruz.

İktidar olabilmek için…