Bugün şair, deneme yazarı, röportajcı, köşe yazarı, öykücü, araştırmacı, dergici ve elbette eğitimci Ahmet Özer’i konuk edeceğim köşeme.
“Sanat, içimizdeki pası, kiri silmek, umudu diri tutmak için vardır” diyen yazın, sanat ustasını…
25 Kasım 2016 Cuma günü saat 18’de Konak Belediyesi Türkân Saylan Kültür Merkezi’nde Ahmet Özer’in ellinci sanat yılını kutlayacağız.
“Bireyle toplum, doğayla kent yaşamı arasındaki ilişkileri ince duyarlıkla” işleyen güzel umutların şairini ağırlayacağız.
Şair-yazar Recai Atalay'ın sunumu ve açılış konuşmasıyla başlayacak etkinlikte, yazar-eleştirmen Mehmet Yaşar Bilen, Özer’in sanatçı ve edebiyatçı kimliğini, şair Asım Öztürk düzyazılarını, şair Özge Sönmez şiirini, şair Timuçin Özyürekli de çocuk yazınına değgin yanını anlatacak.
Her konuşmacının arasında, sıcak sesi ve yorumuyla spiker Fikret Alan, Özer’in şiirlerinden örnekler sunacak.
Ahmet Özer’i sanatla, yazınla uğraşanlar elbette tanır, bilir, okur. 1946 Maçka (Trabzon) doğumlu. Dönemeç, Edebiyat 81, Evrensel Kültür, Güney, Karşı, Milliyet Sanat, Sesimiz, Türkiye Yazıları, Varlık, Yansıma, Yazko Edebiyat gibi çok sayıda dergide yer alan Özer, yazınımızın yüz akı dergilerinden KIYI’nın da emekçilerinden…
Elli yıllık sanat ve yazın yaşamında emeği ödülsüz kalır mı şairin? 1981 Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü, 1982 Ömer Faruk Toprak Mansiyonu, 1993 Yunus Nadi Yayımlanmamış Şiir Kitabı Ödülü, 1998 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, 2002 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü. Kuşkusuz düşünen, düş kuran, kurgulayan, kalemini saptırmadan kullanan, emek veren bir yazın ustasının en büyük ödülü onu okuyan, izleyen, kitaplarını kitaplığına dost kılan okurları, sevenleri değil mi?

“sevincim dörtnala bir atlı
rüzgardan bir harmani omuzlarımda
bir gerçeğin adını ekliyorum adıma
tanığıyım dünyanın”

Dizeleriyle de belirlediği bir dünya tanığı Ahmet Özer’i bu köşenin sınırlarıyla anlatmak kolay değil. Daha kapsamlı yazım, Bursa’da yayımlanan IHLAMUR Dergisi’nin Kasım 2016 sayısında çıktı. KIYI Dergisi de Kasım-Aralık sayısının Atardamar Bölümünü Ahmet Özer’le taçlandırdı.
Masamın üzeri Ahmet Özer kitaplarıyla dolu. Bir ondan okuyorum, bir ötekinden. Dizeleri arasında dolaşıyorum. Denemelerinin tadına varıyorum. Sıkıştığım zamanlarda başucu kitaplarım onlar. Kitaplığım onun dost kitaplarıyla varsıl.
Münevver Oğan’la Dil-Ekin Söyleşisindeki (7 Mayıs 2010) şu sözleri onun yazıya, şiire verdiği değeri özetliyor: “Gaz lambası ışığında, bir Almancıdan edindiğin elden düşme daktiloyla şiir yazmaya başladım. Yayımlanan ilk şiirimi fanilamla gömleğim arasında saatlerce taşıdım; yazılar fanilama geçti. Bir alanda bu coşkuyu duymazsanız konuk kalırsınız; ancak kendinizi adarsanız ev sahibi olursunuz. Ben bu coşkuyu hiç yitirmedim.”

Bilgisunar üzerinden yaptığımız yazışmalarda da güzel sözler eder Ahmet Özer: “Bizim kuşak gerçekten kadirbilir bir yürekle arşınladı bu dünyayı. Öğretmenlik yaparken, yazarken, konuşurken, anlatırken, dostluklar kurarken hep mimari bir algı geliştirdi: Estetiği, duyarlığı, inceliği içinde taşıyan...
Ben de yıllardır bu alanda ne kotarabildiysem getirdim sofraya. Bu yazılar bizim gibi koşturan insanların kaç uykusuz gecesinin ürünüdür.”
Elli yıldır yazan insan yorulur mu? Olası değil Ahmet Özer için. Bildiğim, ondan öğrendiğim kadarıyla daha iki bin sayfaya yakın yazısı kitaplaşmak için sırada bekliyor.
Ahmet Özer kendini şiirlerine, yazılarına adadı, coşkusunu yitirmedi. Eğitti, öğrenciler yetiştirdi. Bugün de 70 yaşın olgunluğu, deneyimi, birikimiyle yazıyor, üretiyor, paylaşıyor. Yolu açık olsun.