Bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden bir ses duyar:
“İçeri gir ve ne istersen al, ama en mühim olanı unutma...”
Kadın heyecanlanır.
Sağına, soluna bakınır kimseler yoktur.
Biraz önce duyduğu ses devam eder:
“Ayrıca, sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate al…”
Kadının şaşkınlığı sürmektedir.
İçeri girip girmemekte tereddüt eder.
Ağır adımlarla mağaranın kapısına kadar gelir.
Duraklar, geri dönmek ister.
Aynı sesi yine duyar.
“Bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma…” diye devam eder.
Son ikazını defalarca tekrar eder.
***
Kadın heyecan içinde mağaraya girer.
Büyük bir servetle karşılaşır.
Yığınla altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başlar.
***
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur:
“Yalnız sadece sekiz dakikan var…”
Sekiz dakika bu.
Çarçabuk geçer.
Kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır…
Bu sırada çocuğunu içeride unutmuş olduğunun farkına varır.
Ama iş işten çoktan geçmiştir. Ağlamak, sızlamak, dizini dövmek, saçını-başını yolmak fayda etmez.
Kapı bir kere daha açılmamak üzere kapanmıştır.
***
Kıssadan hisse:
Zenginlik uzun sürmez, ama umut hep yaşar.
Aynı şey çoğu zaman çoğu insanın başına da gelir.
Bu dünyada ortalama 80 yıllık ömrümüz var.
İçimizden bir ses daima bize,
“Sakın en önemli şeyi unutma” der gibidir.
***
İçimizdeki sesin ne söylediği gayet nettir.
Dünya, bütün olanakları sunuyor olabilir.
Bu olanaklara sahip olmak isterken, kaybetme riskimiz de var.
Doğru inanç, doğru arkadaş, doğru çevre, doğru dostlar...
***
Ve sana ayrılan aslında sınırlı bir hayattır.
O yüzden kendimiz için en önemli şeyleri unutmamalıyız.
Sadece dünya hırsına dalarsak bu önemli şeyleri unutabiliriz.
Sohbet, sevgi, barış, alçak gönüllülük, mertlik ve samimiyet…
Dünyanın hiç bir servetine değişilmez?