"Her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar" demiş rahmetle andığım İlhan Selçuk.

***

Dünyadan uzak deryaya yakın, deryadan uzak dünyaya yakın, mavi gezegenimizin çeşitli köşelerine dağılmış Göztepelilerin ömründen oldukça çileli bir hafta daha geçti… Yaklaşık 100 ülkeden daha fazla nüfüsu olan şehri memleket İzmir’i, ülkemizin bitik fitbol liginde, yarım yüzyıla yakın görülmemiş bir şekilde beş sene üst üste temsil etmeyi başarsa da dillere pelesenk olduğuna sevinsem mi, üzülsem mi, bilemediğim naçizane deyimimle: “son 50 yılın en iyi Göztepe Başkanıyken”, 52. yılda bu sıfatı yerlebir eden, yedi senede oluşturduğu  heykelini, kendi kendine yerle yeksan eden Sayın Mehmet Sepil’in duruma dair taşıdığını ifade ettiği ünlü sorumluluk hissini taraftarlara sonuna kadar hissettiren  “muhteşem” yönetim performansı sayesinde haftalar önce küme düşmeyi garantileyen Göztepemiz sezonu Adana Demirspor’dan yedi gol yiyerek, bir kez daha fazlasıyla “incinmiş” olarak kapattı.

***

Göztepeliler beceremedi pek! Sahadakiler ya da teknik ekip ya da sorumlularımızın “Pazar akşamı durumdan dolayı utanma hissi oluştu mu? Kulakları çınladı mı? Uyuyabildiler mi?” bilemiyorum… Maç sonunda ne kadar “rencide olmuş” hissediyorlardı çok da emin olamadım uzaklardan... Acaba sayın Başkan Mehmet Sepil memnun mu mesut mu? Yoksa Göztepe taraftarları gibi kendisini rencide olmuş hissetti mi sezon sonuna bıraktığı adeta posası kalmış kadronun yedişer yedişer yiyerek gitmesinden? Durumdan sorumlu olduğunu açıkça beyan ettiğini kabul edersek, Göztepe AŞ çoğunluk hissedarı olan Sayın Mehmet Sepil’in dillere destan sorumluluk hissi yenilen yedi golün ardından ne hissetti? Gerçekten çok merak ediyorum…

***

Maça gelirsek… Söyleyecek çok fazla bir şey yoktu… Benim öngörüm rakibin bu kadar istekli olmayacağı şeklindeydi. Göztepeliler ise çok gol yememeyi diliyordu … Öngörüm ve Göztepelilerin dilekleri tutmadı… Rakip oyuncular maçı istatistik düzeltme maçına çevirdi. Atakan’ın kendi kalesine attığı ve Mihojevic’in asistiyle gelen goller oldukça kahrediciydi. Balotelli yalnızca Göztepe’ye attığı gollerle gol kralı olmayı yediremedi kanımca… Adana Demirspor ve o istese 10-11 gole yürüyebilirlerdi gibi duruyordu ne yazık ki?!? Göztepelilere 10-11 gol olmadığı için ehven-i şer hissettiren tüm teknik ekip, oyuncu ve yöneticilere, takımın bu sürünen ve kahreden haline rağmen 1 TL’lik biletlerle değil, bitik ligin, Dörtlü Oligarşi (Beşiktaş-Fenerbahçe-Galatasay-Trabzonnspor) en pahalı bilet fiyatları arasında sayılabilecek meblağları ödeyerek, en kalabalık altıncı tribününü oluşturan Göztepe taraftarları adına saygılarımı sunuyorum.

***

Yüce Halkımızın güzel deyimleri vardır… Bu sezon Göztepeliler için bunlardan ikisini çok yoğun kullanarak geçti… Bir taraftarımızın Göztepe sayesinde anlamını idrak ettiğini beuyan ettiği  “Allah ölümün de hayırlısını versin…”… Bu da bende çok sık tekrarladı… “Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin”.

***

Ülkemizdeki bizarre fitbol ortamında hatta dünyada da “Fitbol”, gelirlerinin çok üzerinde bir giderle yönetilmeye çalışılıyor… Bu da hemen bütün fitbol yapılarının zarar etmesine neden oluyor. Buna ülkemizdeki fevkaladenin fevki kalitedeki ekonomi yönetimi de karışınca, fitbolun yönetiminin kolay olmadığını kabul ediyorum. Bununla birlikte kaynakları daha iyi yöneterek daha iyi sonular alınabileceğinin de açık örnekleri Kasımpaşa ve Antalyaspor.  İkisinin de Başkanları 10 hafta kala takımı bırakmadı bu arada… Her zaman ve her şeyin daha iyisi ve kötüsü vardır… Ama bu kadar da kötü olmalı mıydı?

***

Velhasıl-ı kelam… Göztepelilerin, sermayedar Göztepe Başkanlarının, şekil 1-a’da da gördüğümüz yüce gönüllü varlıklarına, ön görülemez insiyatiflerine ve muhteşem sorumluluk hislerine kalmamak için çok da başaramadıkları bir işi başarıp biraraya gelerek, zamanında Göztepelist bünyesinde Göztepe’ye taşınmaz almak üzere kurduğumuz fonun evrilmiş hali Göztepe’ye Hizmet Derneği’ne benzer bir ya da bir kaç çatı fon altında, yalnızca bir gün Göztepe AŞ hisselerinin en azından bir kısmını geri almaya yönelik, başka hiç bir amaç için kullanılmayacak birikimler sağlanması gerektiği kanısındayım. Bunu 25 sene önce başarmış olsaydık, şu anda çok önemli bir noktaya gelmiş olabilirdik… Sir Francis Bacon’ın “Never late-Hiçbir zaman geç değildir.” cümlesini hatırlayarak… 25 sene sonra da aynı cümleleri söylememek için Göztepe Camiasını konu üzerinde düşünmeye, zaman ve emek harcamaya davet ediyorum.