Hüzünler, üzüntüler, acılar, kaygılar katlanıyor her gün. Ölüm kendini anımsatıyor, duyumsatıyor bir yerlerden.
Yurdun her yanından yükselen ölüm evlerinin çığlıkları da yüreklerimizi yakıyor bir yandan!
Sanat, yazın, bilim, basın, kültür dünyamızdan ölüm haberlerini duydukça ne denli eksildiğimizin ayrımına varıyoruz!
Daha bir ayı dolmayan, sonsuzluğa uğurladığımız 97 yıllık yaşamına dünyayı sığdıran Vedat Türkali.
Eylül ortasında yazar, yönetmen, oyuncu Çetin Öner.
Ve 16 Eylül Cuma günü, sinemamızın toplumcu gerçekçi rengine devrimci izini bırakan Tarık Akan...
Arka arkaya yitirdiğimiz üç değerli sanat, yazın, sinema adamı!
İnsandan, emekten, umuttan yana, üretken, yurtsever, barışçı, aydınlanma savaşımından ödün vermeyen üç insan…
Onları saygıyla anıyorum.
Ölümünün 41. yılında şair, ressam Bedri Rahmi’yi de anmak istedim bugün. Tam gününe denk geldi; bugün günlerden Bedri Rahmi olsun, dedim.
İnsanı insan yapan değerleri çoğaltan, yeryüzünü yaşanır kılmanın çabasında olan, sanatla yorulan, şiirin ve resmin tadı, rengi, işlevi, değeriyle yaşama özen gösteren Bedri Rahmi…
Halk şiirinin deyişlerinden, türkülerin, masalların, tekerlemelerin özelliklerinden yararlanan bir renk ustasının, Anadolu sevdalısının, aydınlanma savaşçısı Bedri Rahmi…
İki binli yıllara gelemedi; ama iki binli yıllarda da şiirleri, resimleri, halkla bütünleşen düşünceleriyle yaşamayı sürdürüyor. Bir sanatçı, yazın adamı için az şey değil bu.
Şiirlerini yalın dille ama coşkuyla yazdı. Sözcüklerin dirimli, devinimli dilini renkleriyle, çağdaş bir kucaklayışla yeniden yarattı diyebiliriz Bedri Rahmi için.
Düz yazıları, denemeleri, mektupları, gezi yazıları, mavi yolculuklarıyla da bir yandan yaşamı, doğayı, insanı yüceltirken, öte yandan sanatın yapıcı, aydınlatıcı işlevini vurgulamaktan, bu düşünceyi yaymaktan geri kalmayan bu renk ustasını uzun uzun anlatmak kolay değil.
“Karadutum, çatal karam, çingenem / Nar tanem, nur tanem, bir tanem” diye başlıyorsa şiir, sahibinin de Bedri Rahmi olduğunu söylemeye gerek var mı?
Olası değil “Önde zeytin ağaçları / Arkasında yar / Sene 1946 / Mevsim / Sonbahar” dizelerinin Bedri Rahmi’yi çağrıştırmaması.
Akıcı, rahat bir dille kaleme aldığı gezi ve deneme yazılarında halk kültürü, halk sanatı konularındaki görüşlerini sergileyen Bedri Rahmi’nin şiirlerinde aşkı, yaşama sevincini, yurt sevgisini, doğa güzelliklerini vurgulayan izlekler buluruz. Açık, aydınlık, duru şiirden yanadır hep.
“Biz köy türkülerindeki şiir balını otuz yaşına geldikten sonra tadabildik” diyen şair, türkülerimizde halkımızın özü ile bütünleşen gizli bir bağın varlığını görür.
Bedri Rahmi’ye göre şiir balına uzanışımızda bize özgü bir özellik vardır. Başka uluslar düzyazıya değer verip, ciltlerce yapıtı bir araya getirirken, Anadolu insanı ninnilerden ağıtlara, özlü sözlere değin uzanan uyaklı söyleyişi, yaşantısını kuşaklara aktarmada tek araç olarak şiirin olanaklarını kullandığını söyler Bedri Usta.
“İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara” vurgun olan şair, çoğumuzun da birkaç dizesini anımsadığı “Üç Dil Bileceksin” şiirini unutabilir mi hiç. Bu şiirden de bir kesit alıp ona saygımızı, sevgimizi yineleyelim istiyorum:
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin