Umursamazlık, ilgisizlik bir nevi “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılık hali. Temelinde duyarsızlık, duygu ve empati yoksunluğu, korku, üşengeçlik gibi bir dolu neden yatıyor. Bir de, yaşadığınız toplumun genelinin böyle olduğunu düşünün?
Toplumsal umursamazlığın kabaca şöyle bir tanımı var:
Tutku, duygu ve heyecanın yokluğu veya bastırılması halinin toplumsal düzeye yayılması. Toplumu ilgilendiren olaylara duyarsızlaşma ve dahil olmama durumu.
Maalesef biz de toplum olarak “umursamaz” düzeydeyiz.
Gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde olan haksızlıklara, şiddete ses çıkartmıyoruz. Kimimiz korkudan ama çoğumuz “bana ne ya, dertsiz başıma dert alamam” düşüncesi ile üç maymunu oynuyor. Eşinden şiddet gören komşumuza, haksız yere azar işiten sınıf/iş arkadaşımıza, tekmelenen bir sokak hayvanına karşı duyarsızız. Benim meselem değil, diye yaklaşıyoruz her olaya. Birbirimizi benimsememek, öteki görmek, birlikte bir toplum olamamaktan da kaynaklanıyor bu.

***

Erzincan’daki kedi vahşeti gündemi sarstı. Türkiye tepkisini koydu... koymasına da, herkesi bu kadar sarsan, yaralayan, klavye başında isyan ettiren, “o asker hele bi yakınımda olsaydı, yapacağımı bilirdim” diyenler bu kadar çokken, nasıl oldu da o kedi tekmelene tekmelene, can çekişe çekişe katledildi? Nasıl oldu da çevreden bir allahın kulu “kardeşim napıyorsun sen” demedi.
Diğer askerler nasıl seyirci kalabildi bu vahşete? Hadi onlar “askerliğim yanmasın” diye korktular -ki kesinlikle geçerli bir neden olarak kabul etmiyorum bu korkaklığı-, ya çevreden tanık olanlar? Polise ihbar edene kadar, bir babayiğit yok muydu “yapma günahtır” diyecek? O zavallı kediyi caninin elinden çekip alacak?
Toplumsal umursamazlık, korku toplumu, içine kapanmış bireyler, duyarsızlaşma, olumsuzluğa alışma, kötülüğü kanıksama, kabullenme hali... Ve neticesinde artan şiddet. Meydanın zorbalara kalışı...
Bu tip olaylara iş işten geçtikten sonra tepkiliyiz. O zaman umursayan çok oluyor. Buna da şükür tabii. Niçin sonradan tepki koyuyoruz, demiyorum; sonuna kadar destekliyorum. Ama engelleyebileceğimiz olayları o anda engellememe, doğru zamanda tepkiyi koyamama durumunu nasıl aşacağız? Onu merak ediyorum.

***

Yaşanan şiddet olaylarına tanık olmasına rağmen tepki vermeyen, engel olmayan sadece izleyen kişilerle ilgili Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın şöyle bir değerlendirmesini okudum, bir bölümünü paylaşayım:
“Bu Türkiye, eski Türkiye değil. Özellikle o askerin tezkeresine üç gün kala kediyi dövmesi ve yanında üç asker var. Türk insanının kültürel davranışına uymayan bir durum. Böyle durumlarda çoğu zaman mazlumun yanında olma, ezilenin yanında olmayla ilgili kültürel bir davranışımız vardı bizim. Bu özelliklerimizin bir şekilde zayıfladığını görmek üzücü. Önceki kuşaklar toplum için, başkaları için riske girebiliyorlardı. Hangi dünya görüşünde olursa olsun idealisttiler. Fikirlerini açıkça söyleyebiliyorlardı. Ama yeni kuşakların daha konformist, daha benmerkezci olduğunu görüyoruz. Y Kuşağı olarak bilinen kuşak 90 sonrası doğan ve bu dönemde ergenliğe giren kuşaklar daha önceki kuşaklara göre empati konusunda daha zayıflar, daha benmerkezciler, kendi çıkarlarına daha odaklılar, narsisitlik kişilik özellikleri var.”