Her yıl binlerce kişi traktör kazalarında can veriyor.
Birincisi bilgisizlik, bilinçsizlik.
İkincisi eski model traktörlerde devrilmeyi önleyen mekanizmanın bulunmaması.
Üç yıl önce Alaçatı'da; sağlık ürünleri mağazalar zinciri bulunan tüccar dostum Ali Değerli, traktörüyle arazisinde bir ağacı köklerken altında kalıp can verdi.
Geçen hafta da Buca'nın Belenbaşı Köyü'nde sevgili kardeşim Bilal Şencan, benzer bir kazada hayatını kaybetti. Traktörüyle düz yolda giderken, hafif bir yokuşta araç ters geldi. Olan oldu.
Bilal Şencan, genç, hayat dolu bir insandı. İl Genel Meclisi'nin başarılı, faal bir üyesiydi. O da muhtemel ki, eski model bir traktörün devrilmesiyle bu kaderi yaşadı.
Traktör kazalarının giderek daha çok can aldığı görülüyor. Nasıl ki, araçlarda belli bir yaştan sonra devlet, hurdaya çıkarma adına teşvik uyguluyorsa traktörlerde bu uygulamaya daha çok ihtiyaç var.
Traktör, ayrıca her önüne gelenin kullanacağı bir araç da olmamalı ve bu, sıkı şekilde takip edilmeli.
Köy yollarında görüyoruz, direksiyonda bıyığı terlememiş bir delikanlı, arkadakı römorkta onlarca insan, onlarca can. Delikanlı çılgınca sürüyor traktörü.
Soran yok, sorgulayan yok.
Bilal kardeşim, bilinçli, tecrübeli bir çiftçiydi ama anlaşılan bir şeyi atladı.
Hayatını alan da o oldu.
Bundan ders alınmalı, yeni canların yok olmasına göz yumulmamalı.

***

Buca Gölet çok konuşulacak


Cemil Şeboy, Buca Belediye Başkanlığı döneminde; mimarlık dehasını kullanarak kıraç bir arazide Buca Gölet'i yarattı. Muhteşem bir dinlence ve piknik tesisini. Gölet, kısa zamanda Bucalıların göz bebeği oldu.
Piknik alanlarıyla, oyun bahçeleriyle,restoranları, kafeleriyle Gölet,bu ilgi çerçevesinde dolup taştı.
Ancak sonraki dönemde iyi işletilemediği için Gölet, biraz ilgi kaybına uğradı. Günümüze gelindiğinde de bu ilgi kaybı tavan yaptı.
Sonunda belediye, Gölet'i gözden çıkardı. Bu muhteşem tesis, Buca Belediyesi bünyesinde olan ama belediyenin ve dolayısıyla meclisin de denetleme yetkisinden uzak Buca Mar'a sermaye artırımı yoluyla devredildi. Buca Mar da "Bana mı kaldı burayı işletmek" deyip, tesisi 15 yıllığına Novada adlı şirkete "Yap-işlet-devret" modeliyle kiralamayı kararlaştırdı.
Novada, buraya bir Aqua Part da yer alan eğlence kompleksi inşa etmeyi planlıyor.Ayrıca 30 dükkan kurulyacak ve bunlar kiraya verilecek. Dahası kompleksin kazancının yüzde 5'i belediyeye aktarılacak.
Aqua Park yapmanın çocuk oyuncağı olmadığını bilmeyenler,bu gelişmeyi alkışladılar ve yapılanları övdüler.
Ama kazın ayağı öyle değil. Nominal değeri 500 milyon liradan az olmayan böyle bir tesisin kaderini ipotek altına almak önemli bir risk içeriyor.
Konu Buca Belediye Meclisi'nde tartışıldı. AKP'li üyeler red oyu verdiler, bazı CHP'li üyeler, oturuma katılmayarak karşı çıktıklarını dile getirdiler ama çoğunluk "evet" deyince de teklif Meclis'ten geçti.
Şimdi Büyükşehir belediyesi'nin kararı bekleniyor.
Bucalılar,Gölet'i kaybedecek olmaktan dolayı pek memnun görünmüyor. Bir toplumsal tepki sergilenebilir. Şimdilik durum bu.
İzleyip göreceğiz.

***

Bir efsane böyle bitti


İzmirliler, Kula Mencucat'ı iyi bilirler... 1930'larda Kula'da kurulan, 1951'de de İzmir'de Bayraklı'ya taşınan bu muhteşem tesiste, o kadar çok İzmirli çalışıp evine ekmek götürdü ki...
Kurucusu, her şeyi Sait Çolak'tı. Etem Çolak, Süreyya Çolak, Nazım Çolak, fabrika ortakları arasındaydı.
1966'da İzmir'de ilk işçi grevi bu fabrikada yaşandı.Cumhuriyet Alanı'na toplanan işçiler, "Vali buraya" diye bağırıyorlardı.
Gelişmeleri, Pasaport İskelesi'nin ön tarafındaki bölümde yere alan Emniyet Müdürlüğü Beşinci Şube Müdürlüğü bürosundan izleyen dönemin Valisi Namık kemal Şentürk, nasıl bir şey yaşanacağını bilmediği için işçilerle yüz yüze gelmedi.
Olay yerine gelen gazeteci Nihat Paykoç, işçileri yatıştırdı ve dağılmalarını sağladı. O grevi Ege Telgraf adına Mümin Sertbaş'la izledik. Grevci işçiler, Mümin'in fotoğraf makinasına ve flaşına el koydular. Onları, günler sonra geri alabildik. İzmir'de ilk grev yaşandığı için güvenlik güçleri, haklı olarak ne yapacağını bilemiyordu. Bu süreç, 1978'deki sermaye artırımıyla revam etti ve Rahmi ve Sait Çolak, yollarını ayırdı. Sait Çolak Kula Mensucat'ın, Rahmi Çolak da daha önce Gireud ailesinden alınan İzmir Yün'ün başına geçti.
Sait Çolak ölünce varisler anlaşamadı ve şirketi Antalyalı Eğilik ailesi aldı.
2000'lerdeki kriz, şirketi de etkiledi ve Kula Mensucat, mali açıdan hızlı bir şikelde inişe geçti.
Sonunda 17 Kasım 2015'de İzmir 5. İcra Dairesi, kuruluşu satışa çıkardı. 33 dönüm üzserinde kurulu fabrika, düğün salonu, arsa ve binlerce ağacın bulunduğu üç ayrı parselden ikisi 116 milyon 926 TL'ye Ziraat Bankası tarafından satın alındı.
Ve efsane bitti.
İzmir'in en büyük, en önemli tekstil fabrikalarından biri tarihe karıştı. Bu kısa hikaye, biraz deşilse ve detaylara girilse, içinde öylesine ibret alınacak gerçeklerin gizlendiği görülür ki, bunlar bile ekonomi tarihimize geçmeyi hak eder. Türk tekstili, bu ibretten ders alan bir zihniyetin üzerine kurulmuşsa mesele yoktur.

***
Vale deyip geçmeyelim


Valeler, yaşamımıza bütün güçleriyle girdiler.
Gece kulüplerinin, restoranların önünde nice olumsuz koşullarda görev yapıyor,ereçlere perk yeri temin ediyorlar.
Ama valeler, son zamanlarda sıkça olaylara karışır oldular. Kavgalar, biçaklamalar, tabanca çekmeler, cinayetler bir birini izledi.
Ve devlet, sonunda vale sektörünü mercek altına aldı.
Büyük bir istihdam hacmine sahip sektörün, eğitimle ilgili sorunu olduğu kanısına varıldı ve hemen kollar sıvandı.
Yakın gelecekte, eğitim seminerleri başlayıp da sertifikalar verilmeye başlayınca artık bambaşka bir vale sektörü göreceğiz karşımızda.
Vale adayları, araç teknolojisi, öfke kontrolü, konuşma bilinci başta olmak üzere pek çok alanda ders görecekler. Alacakları derslerden biri de matematik.
Yani yarın öbürgün, yüksek para talep ettikleri müşterilerden "Sen ya sayı saymasını bilmiyorsun, ya da hiç dayak yemedin" yanıtını almamaları için.
Valeler, tek tip giyinecekler, sosyal güvenlik şemsiyesi alytına sokulacaklar, sonuçta filinta gibi çıkacaklar karşımıza.

***

Şimdikileri bir süre böyle idare edelim.
Yarınlar bizi bekliyor.