Eğer mevcut mantığı, ömürleri yetip Kurtuluş Savaşı gazileri yaşıyor olsaydı hepsi açlıktan ölürdü.
Mevcut mantığın izahı şu:
Gaziler arasında büyük adaletsizlik yapılıyor.
Kurtuluş Savaşı gazilerinin, daha doğrusu harp malulu gazilerinin, İstiklal Madalyası dışında servetleri yoktu.
İstiklal Madalyası onların en büyük övünç kaynağı idi. Göğüslerinde taşır, çocuklarına en büyük miras olarak bu madalyayı bırakırlardı.
Devlet, onlara bir gelir bağlamazdı ama otobüslere bedava biner, tren ve uçaklarda indirimli seyahat ederlerdi.
Halkın arasında da büyük saygınlıkları vardı.
Çünkü onlar, bu vatanı kurtarmışlardı.
Birer birer öldüler. Ölümleri, TRT radyo ve televizyonunda bültenlerin son haberi olur, bu haberler, milleti yasa boğardı.
Sonra Türkiye, Kore'ye asker gönderdi. Orada Kunuri'de Mehmetçik, kahramamanca savaştı. İçlerinde ölenler oldu. Vatan için ölmediler ama onlara "şehit" dendi. Çünkü savaşta can vermişlerdi. Yaralananlar da "gazi" olarak anıldı.
Koreli gazilere de devlet madalya verdi ve sonraki yıllarda maaş bağladı. Ama Kore gazileri, tıpkı İstiklal Savaşı gazileri gibi kamu hizmletlerinden indirimli yararlandı.
Şu an itibarkiyle Kore gazileri sosyal güvenceleri varsa 680, yoksa bin 250 lira maaş alıyor.
20 Temmuz 1974'te Kıbrıs'a düzenlenen Barış Harekatı da Mehmetçik için destan yazmasına bir vesile oldu. Bu savaşta da ölenler şehit, yaralananlar gazi ilan edildi. Onların maaşları da bugün itibariyle Kore gazilerinden farklı değil. Sosyal güvencesi olanlar 680, olmayanlar bin 250 lira maaş alıyor ve onlar da kamu hizmetlerinden indirimli yararlanıyor.
Ve Güneydoğu'da terör yılları.
Terörle mücadelede zorlu süreç.
Asker , polis ve koruyucu olarak o kadar çok kaybımız oldu ki.Ve de yaralananlar.
Devlet, Güneydoğu gazilerine de sahip çıktı. Bugün onlara 2 bin 154 lira maaş ödeniyor. Ve tabii kamu hizmetlerinden indirimli yararlanıyorlar. Şehitlerin ve gazilerin yakınları, kamu kurumlarında öncelikli istihdam ediliyorlar.
Güneydoğu gazilerinden uzuvlarından herhangi birini kaybedenler bile bundan farklı maaş almıyor.
Gelelim 15 Temmuz gazilerine.
Onlar en şanslısı. Çünkü aldıkları maaş 3 bin 200 lira ve onlara da devlet kucak açmış durumda. Yakınları öncelikli olarak devlet kurumlarında iş bulabiliyor.
Ortaya çıkan bu tablo, elbette gaziler arasında ayırım yapılıyor görüntüsü veriyor. Kore, Kıbrıs ve Güneydoğu gazileri, farklı muamele görmekten şikayetçi.
Bir süre önce "gazilerin tevhidi" başlığıyla bir yasa çıkarmak için harekete geçilmişti ama olmadı.
Hal böyle olunca; devletin gaziye sahip çıkma duygusu tartışılır hale geliyor ve haklı yakınmalar yaşanıyor.
***
İzmirliler, tramvayı benimseyecek mi?

Tramvay inşaatı, İzmirlileri canından bezdirdi; ortada.
Bitti biter ama ondan sonra ne olacak?
İzmirlilere, yapımı sırasında kök söktüren şu tramvay, acaba halk tarafından benimsenecek mi?
Sessiz, temiz, konforlu bir seyahat için evet ama Karşıyaka tramvayına bakıp söylersek gerçekten halkımız "Oh, nihayet özlediğim toplu taşıma aracına kavuştum" diyebilecek mi?
Görünen o ki, buna cevap vermek için zaman çok erken.
Zaten yapımı, neredeyse 6 ay geciken ve tamamlanması da iki ay daha alacak gibi görünen Konak tramvayının pratikte işi zor.
Avrupa'nın büyük kentlerinde tramvay çok. Onların durağa hangi dakikada geleceğini öğreniyorsunuz. Bu bir. İkincisi durakta bütün kapılar açılıyor ve her kapı girişinde bir okuyucu var.
Güven esasına bağlı bir uygulama.
Vatmanla münakaşa yok. Tramvay, durakta hiç beklemiyor ve akıp gidiyor.
Bizde böyle olabilecek mi?
Özellikle Konak tramvayı için söylüyorum bu güven uygulaması hayata geçirilebilecek mi?
Bekleyip görelim.
Bir an önce tamamlanıp faaliyete geçmesini dilediğimiz tramvayın, Büyükşehir'in toplu taşımada raylı sistemi savunan politikasını yürütürken yüzünü ak çıkarmasını da dileyelim.
Endişelerimiz inşallah boşunadır.
***

Silah, hayatımıza hükmediyor

Konu silah ise halimiz aynen şöyle:
Türkiye'de her iki evden birinde silah var. Toplam silah sayısı 20 milyon civarında.
Bu silahların yüzde 85'i ruhsatsız.
Son on yılda silahlanma oranı on kat arttı.
Türkiye, dünya'da silah edinme bakımından 27'inci sırada.
Türkiye'de işlenen suçların yüzde 65'i de silahlı.
Yani giderek silahlanıyoruz.
Avcılık yapacağım, arazimi koruyacağım, terör var canımı koruyacağım bahanesiyle silah cenneti olduk çıktık.
1954 yılında çıkarılan 6136 sayılı Silah Kanunu, hala yürürlükte ve bu kanun, hiç bir caydırıcılık içermiyor, aksine teşvik ediyor.
Silah edinmek kolay. Önce ruhsatlanıyorusunuz ki, karşınıza hiç bir engel çıkmıyor. Ruhsat almak için 5 vesikalık fotoğraf, ikametgah belgesi, nüfus sureti, harç yatırdığınıza dair belge ve beyanname gibi kolayca sağlanacak evraklar isteniyor.
Ondan sonrası kolay.
Kanun, silah edinebilecek kimseleri de belirlemiş. Bu listeye şöyle bir bakın. İnsan sonunda haklı olarak "Geriye kim kaldı ki?" diyor.
Liste şöyle:
Milletvekilleri, kuyumcular, avukatlar, noterler, banka genel müdürleri, pilotlar, akaryakıt istasyonu sahipleri, iş bitirme belgesi olan müteahhitler, yüksek ciro yapan şirketlerin müdürleri, en an 100 kovanı olan arıcılar, poligon sahipleri, il genel meclisi üyeleri, arazi sahipleri, mahalle muhtarları, eski belediye başkanları, fahri konsoloslar, şehit aileleri ve sarı basın krartı sahipleri yani bizler.
Evet, geriye ne kalıyor gerçekten?
Devlet hemen herkese silah veriyor.
"At-avrat-silah" geleneğinden gelen bir toplum olduğumuz için de bayılıyoruz silahlara.
Sonra da hayatımızı karartıyoruz. Toplumu yaşanmaz hale getiriyoruz.
***
Bu yasa bir an önce değişmeli ve silah edinmek artık o kadar kolay olmamalı.
Dünyada 27'inci sırada olmakla övünmemeliyiz.
Silah, bir beladır, tehlikeli , hain bir dosttur.
Özal döneminde başlayan tırmanma, alçalmaya geçmeli ve Türkiye bir silah toplumu olmaktan kurtarılmalıdır.