Rahmetli babamın bana aktardığı pekçok öğreti içinde en kıymetlilerinden birisi de hiç şüphesiz ki eleştiriye açık  olmaktır. Hatalarını, yüzüne vurulmasına rağmen asla kabul etmeyen tüm yapıların giderek daha büyük hatalardan oluşan bir girdaba gireceğini ve sonunda bu hatalar zincirinin tutsağı haline geleceğini iddia eden rahmetli babam, çocukluğumdan itibaren yeri geldiğinde eleştirerek, yeri geldiğinde de bizim eleştirilerimizi büyük bir sabırla dinleyip, gereğini yaparak ablamın ve benim daha tutarlı, eleştiriye açık  birer kişilik sahibi olmamızı sağladı.

***

Çocukluğumu  takiben gelen delikanlılık, ardından da tüm özel ve resmi sektörlerdeki yöneticiliğim, akademik yaşantım, dekanlık ve  rektörlük yaşantım boyunca babamdan edindiğim bu düsturu hiç terketmedim. Daima eleştiriye açık oldum ve eleştirenlerin haklı olduğunu düşündüğüm anda da doğru olanı yapmak için anında davranışlarımı tekrar düzenledim. Aynı şekilde ailemizde ikinci önemli öğreti unsuru da tartışma kültürüydü. Meselelerimizi daima açık kalplilikle ortaya koymayı, tartışıp doğru yolu bulmayı hep becerdik. Konuştuk, sorunları ortaya koyduk, sebeplerini ortak akılla keşfettik, yine ortak akılla çözümler üretip sorunu ortadan kaldırdık.

***

Son yıllarda maalesef onu da kaybettik. Ne evde, ne sokakta, ne işte, hatta ne de mecliste kavga etmeden tartışamaz hale geldik. Kavga etmeden tartışmaya ve eleştiriye kapalı kimlikleri ve sistemleri anlamakta güçlük çekiyorum. Eleştiriler karşısında öz değerlendirme yapıp kendi kendilerini yargılayarak karar üretmek yerine, eleştiriyi kişiliklerine karşı bir saldırı addedip, derhal defanslarını güçlendirerek savunmaya geçen bu  tür yapıların, kendilerini çevreleyen ego duvarlarını her gün biraz daha yükselterek, adeta kendi kendilerinin mahkumu haline dönüşmelerini de ibretle izliyorum.

Son zamanlardaki televizyon programları, böylesi kişilikler ve yapılarla dopdolu bir görüntü arzediyor. Her biri ayrı görüşe sahip üç beş konuşmacı, bir sunucunun moderatörlüğünde biraraya geliyor ve başlıyorlar birbirlerine veryansın etmeye. Aslında hepsinin haklı olduğu ya da haksız olduğu hususlar var. Haklılıklar ve haksızlıklar o kadar ayan beyan ortada ki;  kabul etmemek için çocuk olmak gerek. Ama dedim ya, defanslar o kadar güçlendirilmiş, ego duvarları o kadar yükseltilmiş ki, gözleri başka bir şey görmüyor. Bir sağırlar diyaloğu halinde süren bu tartışmalarda kimsenin kimseye tahammülü olmadığı için herkes bir ağızdan konuşuyor, daha ötesi karşılıklı bağırışıyor ve program bir sonuca bağlanmadan bitiyor. Oysa, ne olurdu eleştiriye, farklı görüşlere açık olabilselerdi. Herkes eleştirdiği hususu söyleyebilse, dinlemesi gerekenler, işi kavgaya dökmeden dinleyebilse, konular karşılıklı tartışılabilse ve herkesin yararına olabilecek mutabakatlar sağlanarak el sıkışıp ayrılınabilse.

***

80 küsur milyonun önünde yapılan bu sağırlar diyalogları, ne yazık ki sadece o tartışma programları ile sınırlı kalmıyor. Dalga dalga topluma sirayet ediyor, üçer, beşer kişilik sonuçsuz bağırışmalar, yüzleri, binleri, onbineri, yüzbinleri etkiliyor. İş birkaç kişilik psikolojik bir yapıyı aşıp sosyolojik bir olay haline geliyor. Giderek daha uzlaşmasız, giderek daha kavgacı bir topluma dönüşüyoruz. Meselelerimizi diyalogla, konuşarak çözmek yerine, bağırışarak, kavga ederek çözümsüzlüğe sürüklüyoruz.

İşin komik tarafı da şu: Üç aşağı beş yukarı konuşmacılar belli hangi kanalı açarsanız bunlardan müteşekkil bir heyetle karşı karşıya geliyorsunuz. Bu nedenle hangisinin hangi konuda ne diyeceğini de yine üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Dolayısı ile artık kimlerin olduğunu görüp başka bir programa, ama genellikle istediğiniz filmi, showu, belgeseli seçip seyredebildiğimiz platformlara geçiyoruz.

Sonuçta bence, TV'lerdeki tartışma programlarının önce konuklarının değiştirilmesi ve ardından formatlarının yeniden düzenlenmesi gerek. Hem konunun gerçek uzmanlarınca değerlendirilebilmesi, hem tartışılan konuyu daha iyi anlayabilmemiz hem de toplumsal sağlığımızın devamı için kavga kültürüne doğru sürüklenen bu gidişe dur deyip, eleştiriye açık, tartışma ve uzlaşma kültürüne sahip konuklar davet edilerek bu kültürün siyasete rağmen  tekrar inşa edilmesi gerek.