Her yıl 8 Mart geldiğinde bu konuda hiçbir şey yazmak istemem. Önce neler yazıldı, neler yapıldı, neler oldu bitti onu görmek isterim. 

Bunun birkaç nedeni var. Bunlardan birincisi; aslında çıkış noktası ABD’de 1857 yılında daha iyi çalışma koşulları talep eden 40 bin kadın işçinin  grevi sırasında polisin, kadın işçileri bir tekstil fabrikasına kilitlemesinin ardından çıkan yangında 120’den fazla kadının ölmesi ile başlayıp, ‘1908 yılında New York’ta 15 bin çalışan kadının  daha kısa mesai saatleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesi’ ile devam eden sürecin ardından bir yıl sonra Amerika Sosyalist Partisi 8 Mart'ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etmesi ile anlam kazandığı halde  Birleşmiş milletler tarafından taa 1977’de resmi olarak Dünya Emekçi Kadınlar ilan edilen bu anlamlı günün, ülkemizde kimi çevrelerde kadınlar ve erkekler tarafından “Laylaylom’’ günü olarak algılanmasıdır. 

Nitekim 8 Mart’ta birkaç bistro restoranda yapmış olduğum gözlemde, masaların kadınlar tarafından rezerve edilmiş olduğunu, kimisinde öğle yemeğinin masa çevresindeki  on-onbeş kadının kahkahaları ile başlamış olduğunu gördüm. Daha sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü münasebeti ile yakın çevrelere günübirlik yemekli geziler tertiplendiğini öğrendim. Böylece bu düşüncem ispatlanmış oldu.

***

Oysa ki, girişte de belirttiğim gibi tamamen bir hak arayışı mücadelesinin sonunda başlatılan bu günde hele hele Türkiye gibi kadın cinayetlerinde rekora koşan, siyasette kadının varlığı nerede ise yok denecek kadar az olan, kadın işçileri istismar edilen, kadınları dayak yiyen, kadınları her türlü eziyete layık görülen ve sonuçta da bu cinayetleri işleyenlerin birkaç yıllık cezalarla kurtulduğu, bu dayakları atanların, bu  eziyeti yapanların,  karakolun kapısından girip, denetimli serbestlikten yararlanarak ertesi gün mahkemenin kapısından çıktığı bir ülkede 8 Mart gününün çok farklı değerlendirilmesini beklerdim. 

Bazı kadın kuruluşları bir şeyler yaptı. Bunların bir kısmı basına da yansıdı, kendilerini yukarıdaki görüşlerimden tenzih ederim. Ama onlardan da tüm ülkeye yayılan, daha etkin, daha ses getirici çalışmalar beklerdim. 

***

8 Mart’ta Dünya Emekçi Kadınlar Günü için yazı yazmayıp bir hafta sonrasını beklememin diğer bir nedeni de söylenen sözler. Hemen her siyasi kişilik veya kurum, çeşitli devlet kurumlarının yöneticileri, eğitim kurumlarının müdürleri, üniversitelerin yetkilileri vb. her 8 Mart’ta kadınlara ne kadar değer verdiklerini koca koca cümlelerle anlatırlar, konuşmalar yaparlar, sonra 9 Mart’tan itibaren her şey eski tas eski hamam. 

Öyle gülerim ki bu söylemlere, demeçlere. O kadar olur. Sanırsınız bunların hepsi birer melek olup tüm dünya kadınlarını kanatları altına almış, korumak, kollamak için her türlü fedakarlığa hazır. Sonra anlarım ki kazın ayağı öyle değil. Yazdığım gibi, bir gün sonra her şey eskisi gibi devam. 

***

Bu konuda yazmaktan kaçınmamın son sebebi de; hadi bugün kadınları analım sonrası ‘Allah kerim’ yaklaşımıdır. Eşini, anneni, kız kardeşini, kadın komşunu, kadın çalışanını bir gün anacak, ona o gün bir karanfil verip ertesi gün varlığını dahi unutacaksan boşuna bu günleri kutlama. Arkadaşlar. Kadınlar Günü, Anneler Günü, Babalar Günü vb. günler bazı şeylerin tekrar tekrar hatırlanması için bir vesile ama amacından saptırılmamak şartı ile. Sadece amaçtan sapma mı sorun? Tabii ki değil. Bu anma günlerinde başlatılan çalışmaların tüm yıla yayılması ve sonuç elde edilinceye kadar devam etmesi gerek. Yoksa bir günlük hareket ile bir sonuç almanın hayal olduğunu siz de biliyorsunuz biz de. Amaç dostlar alışverişte görsün ise o başka.