Haftalar önce, aynı hakem tarafından yönetilen bir başka maç sonunda, bir kulüp başkanı yine aynı hakemi yumrukladığı zaman da basın birkaç gün bu böyle olmaz, yandık bittik, mahvolduk diye manşetler atmış, birkaç gün sonra da olay unutulup gitmişti.

Aynı tarihlerde yazdığım yazıda bu olayın münferiden değerlendirilmemesi gerektiğini, toplumda giderek artan huzursuzluk nedeniyle bu gibi olayların artarak devam etme eğiliminde olduğunu, önümüzdeki günlerde yeşil sahaların daha vahim olaylara gebe olduğunu belirtmiş ve işin birkaç spor yorumcusunun yorumları ile kapatılmaması gerektiğini, işin sosyolojik boyutlarının akademik düzeyde araştırılıp tartışılması gereğini ortaya koymuştum. 

Nitekim söylediğim çıktı. Fenerbahçe-Trabzon maçında taraftarlar sahaya indi. Kavga, gürültü, bıçaklar, sopalar, olmayacak dediğimiz her şey oldu. Bu konuda toplumsal dinamiklerin trendleri araştırılmayıp, sadece birkaç taraftarın suçlanması, bir-iki kulübe ceza verilmesi ile konu kapatılırsa bakın şimdiden yazıyorum bir müddet sonra bazı kulüp taraftarlarının sokak aralarında taşlı, sopalı, palalı, bıçaklı meydan kavgalarına şahit oluruz.

***

Sonucu değil, sebepleri tartışmadığımız, sebepleri bilimsel metotlarla belirleyip, çözüm yollarını akademik yöntemlerle ortaya çıkarmadığımız müddetçe bu böyle sürüp gidecek. 

Bu olan bitenden önce kulüp başkanları birbirine neler demiş, futbolu yöneten kurumlar kimler tarafından ve nasıl hırpalanmış, yerle bir edilmiş. Bugün Trabzonspor taraftarını yerden yere vuran yorumcular dün hakemler hakkında neler demiş, hangi hakemlerin penaltı kararları, hangi var hakemlerinin yanlı tutumları iddia edilip basının spor sayfalarında yazılmış, televizyonların spor programlarında konuşulmuş, yerden yere vurulmuş. 

***

Kurumları böylesine hırpalar, kurumlara olan inancı sarsar ve tartışılır hale getirirseniz sonuçlarına katlanırsınız. Taraftarlar sahaya adam dövmek için değil, hakemin kararlarına inanmadığı veya bir başka deyişle alınan yenilgide hakemin taraflı tutumu olduğunu düşündüğü için iniyor. Gerçek böyle mi? Bence değil. Yorumcuların herhangi bir pozisyonla ilgili olarak, program boyunca değişik kamera açılarından defalarca izleyerek, ileri geri sararak birbirlerine danışarak verdikleri kararı hakem o anda ve durduğu noktanın bakış açısından değerlendirerek karar vermek zorunda. O da yapabildiğinin en iyisini yapma çabasında. Kim ister binlerce kişinin önünde başarısız olmayı? Kim ister bunca para kazandığı işi kaybetmeyi? Kimse bunu düşünmüyor. 

Haa bir de artist futbolcular durumu var. Her biri tiyatro eğitimi almış mübareklerin. Kendisine kimse değmediği halde, sanki otomobil çarpmış gibi yere yatıp iki saat kıvranıyor. Sonra kalkıp hiçbir şey olmamış gibi koşuyor. Küçük bir temas sonrası sanki uçurumdan aşağı düşüyormuş gibi on defa yuvarlanıyor. Kaleci kurtarış yapıyor top elde uzanıyor bir türlü kalkmıyor. Hakemi aldatmaya yönelik onlarca hareket. Bunlar da tribünleri gazlıyor. Bu sefer tribün basıyor kalayı hakeme. 

Sonuç olarak Trabzon’daki olaylarda liglerde mücadele eden tüm kulüp başkanlarından futbolcularına, spor yazarından  TV yorumcusuna, hakeminden federasyonuna herkesin dahli var denilebilir. 

Artan şiddetin, verilmeyen cezaların, tarafgir tutumların bir gün her alanda etkisini ortaya koyacağı aşikardır. Dediğim gibi sosyologların bu konuyu araştırması gerek.