Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken; bir süredir Ukrayna depolarında bekleyen yaklaşık 25 milyon ton civarındaki tahılın ihraç edilmesi amacıyla Türkiye, güvenli bir koridor oluşturmak için devreye girdi.

Türkiye ve Birleşmiş Milletler’inyaklaşık iki aydır sürdürdüğü görüşmeler sonucu geçen hafta İstanbul’da Rusya ve Ukrayna yetkilileri ile bir zirve gerçekleşti. Önümüzdeki günlerde yeniden yapılması beklenen zirveden Ukrayna’daki tahılın ihraç edilmesi konusunda olumlu yönde kararlar çıktı.

Tabi tahıl koridorunun açılması ile Türkiye’deki fiyatlar nasıl etkilenir, neler olur bilemem? Herkesin merak ettiği bu soruların cevabını bize zaman gösterecek. Ancak içeride yaşadığımız krizi ne uzun vadede ne de kısa vadede çözmeyeceği kesin.

Neden bu şekilde düşündüğüme gelecek olursak…

Daha önce yayınladığımız köşe yazılarımda da belirtmiştim. Türkiye’nin toprak zenginliğini, üretimdeki potansiyelini gündeme getirmiştim. Tabi bu kadar zenginlik ve bolluk içerisindeki ülkemizde, yanlış tarım politikaları nedeniyle çiftçi, üretici tarlasını ekemiyor, toprağını terk ediyor. Herkesin de bildiği üzere mazot, gübre, yem ve hatta su bile çiftçi için hayal olmuş durumda. Neredeyse hiçbirine ulaşamayan çiftçi, tasını tarağını toplayıp göç ediyor.Böylece tarımsal üretimimiz gün geçtikçe azalırken bir yandan da çarşıda pazarda her gün artarak değişen etiket fiyatlarıyla karşılaşıyoruz.

Bu arada bir hatırlatma da yapmak gerekir diye düşünüyorum… Savaşla birlikte hazır yemeye alıştığımız tahılı yerinde bulamayınca, paramızla Hindistan’ın kapısını çaldık. Sağ olsunlar bir miktar alım yapmamızın hemen ardından küresel ısınmanın etkisi ile düşen rekolteden dolayı buğday ihracatına kota koydular. Bu da tabi büyük bir ders oldu diye düşünüyorum. Ama alınan dersin bir karşılığı olarak Türkiye’den tarımı desteklemeye yönelik önemli net bir karar göremedim. Onun yerine kısa vadede çözüm getirecek ‘Tahıl Koridoru’ için harekete geçildi.

Tahıl Koridoru noktasında kızmıyorum. Bu konudaki tavrımızı da destekliyorum. Ancak bilinen bir gerçek şunu da söylüyor:

Savaş öncesi tüm dünyada etkisini gösteren pandemi, tarımın önemini öksürte aksırta hepimize anlattı. Öngörülü bir ülke olabilseydik, bugün ihtiyacımız olan buğday için depolarımızı doldurmuş hatta belki de talep eden ülkelere ihraç ediyor olurduk. Ama bu böyle olmadı. Artan ekmek fiyatlarına bakarken bir yandan güvenli koridordan geçecek buğdayı izledik.

Gıda egemenliği konusunun sıklıkla gündeme geldiği bu günlerde komşuyla lak lak yapmak yerine, içerideki üretimin desteklenmesi için ciddi bir planlamaya ihtiyacımız var. Çiftçi bir dizi destek paketleri beklerken; tarım topraklarımız da parçalanıp yok olmamak için planlama ve organizasyona ihtiyaç duyuyor.

Yani lafı daha fazla uzatmamak gerekirse, bugün ülkedeki tarımın çözümü için elimizde bir dizi enstrüman var. Yoksa da inin tarlaya, gidin ziraat mühendislerinin yanına onlar size söyler. Geriye sadece bu enstrümanları çalarak muhteşem bir tarım türküsüne çevirmek kalıyor. Bunun için hangi sanatçıyı bekliyoruz? Kaç tane tarım bakanı daha eskiteceğiz? Bilemiyorum. Bildiğim tek şey acilen harekete geçmemiz ve kendi gıda egemenliğimizi elde etmemiz.