Feryat ediyor; "O daha 20 günlük asker. Ne darbe bilir, ne cemaat. Benim oğlum masum."
O bir anne. 20 günlük asker oğlunun gözaltına alındığı spor salonunun önünde gözyaşlarına boğulmuş, oğlunu görmek istiyor.
Televizyonlarda kahrolarak izledim. Basında içim acıyarak resimlerine baktım. Sürüklenen, dövülen, ağzı burnu dağıtılan, hakarete uğrayan, üniformalarıyla veya don-atlet yerlerde yatırılan gencecik er ve erbaşlar sizlerin vicdanını sızlatmadı mı?
Hiçbir günahları yoktu. Tek suçları üstlerinin emirlerine uymaktı.
"Tatbikat var" ya da "Eğitime gidiyoruz" yalanıyla kışlalarından alınan bu masum gençler ellerine silah verilerek halkla karşı karşıya getirildiler. Neler olduğundan hiç birinin haberi yoktu. Bir bölümü, olan-biteni anladığında ise artık çok geçti. Tanklarının kapağını açan, silahlarını yere bırakan bu masum gençlere karşı girişilen linç hareketi ise tarihe bir utanç belgesi olarak geçti.
O güruhun linç eylemlerini vicdanınız sızlamadan izleyebildiniz mi? Belindeki kemerle yerde savunmasız erleri kırbaçlayan kişinin, demokrasi adına orada bulunduğuna kimi inandırabilirsiniz? Onlarca kişinin üzerine çullandığı erin bıçaklanmasının IŞİD caniliğinden bir farkı var mı? Adamlar İstanbul'da olmayıp, Adıyaman ya da Gaziantep'te yaşasa kesin IŞİD saflarına katılacak.
O gün ve devamındaki günlerde demokrasi adına sokaklara dökülen vatandaşlar arasında yer alan takkeli, cübbeli, sarıklı, çarşaflı, ağızlarından salya akan ikide bir tekbir getiren güruh, gerçekten demokrasi adına mı orada. Yoksa bunlar gezi sürecinde zorla evlerinde tutulan yüzde 50 (!) mi?
Başbakan Yıldırım keşke kamyon kullanan çarşaflı kadına duygulandığı kadar, gözleri korku ve dehşetle açılan erin linç edilmesi fotoğrafında da duygulanabilseydi.
Şimdi gözler hukukda. Bu erlerin tamamına yakınının masum olduğu teslim edilebilecek mi? Yoksa kurunun yanında yaş da yanıp bu gencecik insanların hayatları mı söndürülecek? Yargı çok önemli bir sınavdan geçecek. Bu davalarda da "Ben bu davanın savcısıyım" diyen dış sesler duyacak mıyız?
Şu anda resmin tamamını maalesef göremiyoruz. Ayrıntılardan bütüne ulaşmaya çalışıyoruz. Her taraf sisler içinde. O kadar çok soru var ki kafamızda. Ancak önümüzdeki yasama, yürütme ve yargı süreci sislerin dağılmasını sağlayabilecek.
Bu ahmakça darbe girişiminde CIA, Mossad ya da diğer istihbarat birimlerinin rolü var mıdır? Darbe girişiminde yer alan subayların tamamı cemaatçi midir? Bunlar arasında YAŞ'da ordudan atılmak istenen ancak Erdoğan'ın şerh koyduğu subaylar mevcut mudur? Pensilvanya'daki sapık Humeyni gibi ülkeye dönmeyi mi planlıyordu? Girişimden bir gün sonra yaklaşık 15 bin cemaat mensubunun gözaltına alınması nasıl bir istihbarattır? MİT tarafından saat 16'da öğrenilen bir girişim nasıl önlenemez de Genelkurmay Başkanı rehin alınabilir? Devletin resmi haber ajansı, eski Hava Kuvvetleri Komutanı'nın ifadesini niye tamamen değiştirerek vermiştir?
Şimdi görev devletin yargı organlarında, istihbarat birimlerinde, güvenlik güçlerinde. Bunlar görevlerini hiçbir baskı altında kalmadan, bağımsız bir şekilde yerine getirebilecekler mi? Hukuk bütün kurallarıyla işleyebilecek mi ?
Aksini düşünmek bile istemiyorum. Bu çirkin darbe girişimini fırsata çevirmek çok büyük kaosa yol açabilir. En büyük tehlike darbe girişimi bahane edilerek tüm karşı görüşlerin, muhalefetin susturulması, sokağa korku salınmasıdır. Daha bu girişimin üzerinden 3 gün geçmeden Erdoğan'ın hiç gereği yokken Taksim'de kışla ve cami yapımından söz etmesi ilk tehlike işaretleridir.
Evrensel hukuk ve yasalar ortadayken, Erdoğan'ın 'Asmayalım da besleyelim mi' anlamındaki sözleri de beni yıllar öncesine götürdü.