Bir kenti dünyaya tanıtmanın en etkili yolu sanattan geçer hiç kuşkusuz. Küçüklü büyüklü pekçok kent, kimliklerini sanatçılarına, sanat etkinliklerine ve sanat yapıtlarına borçludur. Barcelona’yı Gaudi’siz, Bilbao’yu Gugenheim Müzesi olmadan düşünemezsiniz. Guernica Picasso’dur; Floransa Michelangelo...

Bazen bir ülke bir yazardır. Türkiye Nazım, Şili Neruda, Kolombia Marquez’le dünyaya kendini tanıtmıştır. Yaşadıkları kentleri ölümsüzleştirir sanatçılar... 20. Yüzyılda ülkelerin övünç kaynağı sanatçılar arasına sinemacıların girdiğini görüyoruz. Fransız sineması ‘Yeni Dalga’yı yaratan gençlerle, Japon sineması Ozu ve Kurosawa ile, Yunan Sineması Angelopoulos’la, Arjantin sineması Solanas’la, Türkiye sineması Yılmaz Güney’le dünya sanat haritasındaki yerlerini alırken, bu yaratıcıların eserlerinde yansıttığı kentlerin görüntüleri de tarihin belleğine kazınmış, ölümsüzleşmiştir.

***

Sanatçılar kadar, sanat etkinlikleri de, kentlerin kimliğini oluşturmakta önemli bir rol oynar. Cannes, Venedik, Berlin, Locarno, Rotterdam, Toronto, Montreal’deki film festivalleri bunun en güzel örnekleri arasındadır. Festivallerin işlevi, bir kentin tanıtımı ve ekonomisini canlandırmaktaki rolü ile sınırlı değidir elbet. Dünyanın dört bir yanından gelen sinemacılar ve sinema yapıtları ile buluşmak, aynı kazanda kaynamak, bir ulusal sinema için bulunmaz nimettir. Günümüz sinemacıları, konuşmalarında bir noktanın altını çizmeyi ihmal etmezler: sinemacı olmalarında festivallerde ve ülkelerinin Sinema Müzlerinde/Sinemateklerde izledikleri filmlerin rolü büyüktür. Bizim sinemacılarımız için de durum farksızdır. 60’lı, 70’li yılların genç yönetmenleri sinema kültürlerinin başlıca kaynağının Sinematek olduğunu söylerken, sonraki kuşaklar sinemacı olmalarında İstanbul Film Festivali’nin etkisini vurgulamaktan geri durmazlar.

Evet, sözü İzmir’e getirmek niyetim. Türkiye sinema tarihinde çok önemli bir yeri olan, ülkemizdeki ilk sinema salonunun yapıldığı, ilk film gösteriminin İstanbul’la aynı yıl içinde geçekleştiği bir kenttir İzmir. İzmir’de doğmuş ya da İzmir’de gençlik yıllarını geçirmiş, eğitimini burada tamamlamış nice sanatçımız var. Ne yazık ki, çoğunluğu sinema dünyamızın merkezine İstanbul’a göçmüş. Film festivalleri açısından da tallihsizliklerle dolu bir geçmişi var İzmir’in. Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinin gayretleri ile on yıl sürdürülen girişimler, yerel yönetimlerin ve İzmir sermayesinin desteğinden mahrum kaldığı için kısır kalmış ve devam edememiştir.

***

İzmir’in yeni belediye başkanı Tunç Soyer, daha ilk demeçlerinde İzmir’i bir sinema kenti yapmak, İstanbul’daki sinema dünyasını bu kente çekmek niyetini açıklamıştı. Elbette, bugünden yarına gerçekleşebilecek bir hedef değil bu. Alyapıyı-stüdyo ve platoları- yapsanız da, sektörü buraya çekmeniz kolay değil. Dünya sinemacılarını buraya getirebilmek için İzmir’in havayolu ile dünya merkezlerine bağlanması gerekir. Yasal kolaylıklar ve destekler gerekir... Ama, bilinçli ve tutarlı bir politika ile ülkemizin ikinci sinema merkezi olması mümkün. Sinemacılarımızın bir bölümü, İzmir ve yöresine yerleşmeye başladı bile. Yeni çıkarılan Sinema Yasasında yer alan, yabancı sinemacılara vergi kolaylıkları da önemli bir gelişme.

Tunç başkanın açıkladığı ‘Sinema İzmir’ projesi, Türkiye’nin kültür ekonomisinde İzmir’in payının arttırılması ve kurulacak yurt dışı bağlantılarla İzmir’in uluslararası projeler için cazip hale getirilmesini hedefliyor. Öncelikle ‘İzmir Sinema Ofisi’nin kurulması doğru bir adım. Bunu, İzmir’de çekilecek filmlere destek sağlayacak ‘Sinema İzmir Fonu’ ve ‘Akdeniz Film Festivali’ izleyecek.

İzmir Sinema Ofisi’nin görevleri arasında, İzmir’in doğal ve tarihi mekanlarını kayıt altına alan bir envanter çalışması ile İzmir’in cazibesini ortaya çıkarmak, sinemacılara mekan araştırması ve izin süreçlerinde yardımcı olmak, teknik ekipman, kostüm, konaklama, lojistik alanlarında çözüm üreterek çekim süreçlerine destek olmak ve film-dizi-reklam çekimlerinde kolaylaştırıcı bir irtibat noktası olmak yer alıyor. Dünyada genellikle ‘Film Komisyonu’ olarak adlandırılıyor bu işlevleri üstlenen kurumlar. Ama, Amerika’da bazı kentler ‘Film Ofisi’ olarak adlandırmış bu kurumları. Adları farklı olsa da, hepsi Uluslararası Film Komisyonları Birliği çatısı altında toplanıyor. İzmir’in de bu birliğe katılması yararlı olacaktır...Gelecek yazımızda bu konuya devam ederiz.