Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 85.yılında, saygı, özlem, minnetle anarken onun yokluğunun acısını hala en derinden yaşıyoruz.

En önemlisi de onun bundan 100 yıl önce tek tek olabileceğini söylediği her şeyi yaşarken acımız, vicdan azabımızla harmanlanıyor. 

Yokluk içinde, bitap düşmüş bir enkazdan modern, laik, demokratik ve çağın gereklerine uygun bir ulus haline getirip bize emanet ettiği bu toprakları ne kadar koruyabildik? Ne kadar koruyabiliyoruz? Ama öyle lafla değil. Yaptıklarımızla, eylemlerimizle ve vatan toprağının her karışına verdiğimiz önem ile ne kadar sahip çıkıyoruz bu kutsal emanete? 

Özellikle son 10 yıl içinde, Türkiye'nin demografik yapısı büyük ölçüde değişti. Mustafa Kemal Atatürk'ün bize bıraktığı laik, demokratik, hukuk devleti idealinin dışına çıkılıp, bu değerlerin sadece ismi korunarak içini boşaltıldı. Liyakatsizlik ve ayrıcalık sistemi ile tüm kurum ve kuruluşlar işlevsizleştirilirken, taraf olmayıp bertaraf olan gençler büyük bir yokluk ve umutsuzluğa sürüklendi. Ülkemizin ihtiyacı olan tüm iş kollarındaki uzman ve iş gücü yurtdışına yerleşti, yerleşiyor. Gitmeyip kalanlar ise derin bir mücadele içinde hem asgari standartlarda yaşamaya çalışıyor hem de insan muamelesi görmeye. Herhangi bir yere tatile gitmek bizler için artık hayal. Yurtdışına gitmek zaten başlı başına olay. Türk vatandaşlarının vize alması giderek zorlaştı. Türk pasaportunun değeri düştü ve ekonomik kriz sık sık yaşanan bir sorun haline geldi. Gri listeye alındık. Artık bizi deveye biniyor değil, aç zannediyor diğer ülkeler. Ya da yurtdışında yaşayan Türkler bize acıyarak bakıyorlar. Çünkü gerçekten geçinemiyoruz. Geçinememenin yanında mutsuzuz. Eskiden de geçinemediğimiz dönemler oldu ama gözümüzdeki o ışık hiç sönmemişti.

Ülke toplu bir tımarhaneye döndü. Liyakatten yoksun, milli ve manevi değerlerini yitirmiş, vandal, her türlü vahşetin yaşanmasının artık yadırganmadığı, türlü dolandırıcılıkların ‘Tesadüfen’ yakalandığı kocaman bir tımarhane. Her okuduğumuz haber vahşet içeriyor. Yollarda mutsuz yürüyen onlarca insan. Her gün bir intihar haberi sayfalarda. Uğradığımız haksızlığı eğer sosyal medyada duyurabilirsek adalet sağlanıyor.

Bu yüzden söylemek istediğim şudur: Ülkenin birçok değerini satan, Türk insanını kendi ülkesinde yabancılaştıran, Türk gençlerini ülkeden kaçmaya zorlayan, cinsiyet ayrımcılığını, cehaleti ve yobazlığı yaymada etkili olan bu zihniyete karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine ne kadar sahip çıkabiliyoruz? Bizlere emanet edilen bu toprakları koruyamazsak, evlatlarımıza ne miras bırakacağız?

Bunların muhasebesini yaparken kafamda, Ulu Önder Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 85. yılında, saygı, sevgi ve büyük bir özlemle anıyorum. Açtığın yol yolumuz, ilke ve devrimlerin ışığımızdır. Şükranla.