Atasözlerimizi her fırsatta tekrar tekrar hatırlayıp, günlük yaşamda olan bitenleri bu atasözlerinin felsefesi bağlamında yorumlamaya çalışırım. Gerçekten, Atalarımız birçok konuda, yüzyıllardan süzülüp biriken tecrübelerinin ışığında öyle tespitler yapıp öyle özlü sözler üretmişler ki, her çağda sanki o dakika söylenmiş gibi anlam taşıyor. Lafla Peynir Gemisi Yürümez özlü sözü de bunlardan birisi.
Rivayete göre bir zamanlar İstanbul’da Edirneli Aksi Yusuf adında bir tüccar varmış. Peynir ticareti yapan bu tüccar Trakya’dan aldığı peynirleri fiyat durumuna göre İstanbul ya da İzmir’de satıyormuş.
Malını gemilerle taşıtan tüccar navlun parasını peşin vermek istemediğinden her seferinde Gemi kaptanlarını oyalayıp; "Hele peynirler sağ salim varsın, istediğin parayı fazla fazla veririm," diye vaatlerde bulunurmuş.
Madrabaz ve cimri olan bu tüccarın vaatlerine birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi, peynirleri yükleyip İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken diklenmiş:
- Efendi tayfalarıma para ödeyeceğim. Geminin kalkması için masraflarım var. Navlunu peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.
diye diretmiş…… Aksi Yusuf her zamanki gibi;- Hele peynirler salimen varsın demeye başlar başlamaz gemi kaptanı;.
-Efendiii, lafla peynir gemisi yürümez, buna kömür lazım, yağ lazım.
demiş.Aksi Yusuf parayı ödemiş…. O gün akşama kadar şu cümleyi sayıklayıp durmuş;
- Lafla peynir gemisi yürümez ha!....
Demek ki bir işin hakkıyla yerine getirilebilmesi için işin gereğini yapmak lazımmış. Yaparım ederim ile sonuca varmak imkansızmış.
Bu atasözü ile aynı anlama gelebilecek, ya da aynı yerde kullanılabilecek başka atasözlerimiz de var. Örneğin “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz “, “leyleğin ömrü lak lak ile geçer “ gibi atasözleri bizi benzer yerlere götürür. İstediğin kadar anlat, biz yaptığın işe bakarız veya bütün gün konuşuyorsun ama sonuç yok anlamına.
Galatasaray’ın önce Ziraat Türkiye Kupasını kazanması ardından da lig şampiyonluğu ilan etmesi bana bu atasözlerini hatırlattı.
Fenerbahçe ligin başlangıç döneminde sürekli olarak ne kadar mükemmel, ne kadar iyi topçuları transfer ettiğini, bu kadro ile şampiyonluğu mutlaka kazanacağını söyleyip durdu. Camiasının beklentisini yükseltti, kulübün başkanı, başkan yardımcıları, duayenleri basını bombardımana tutup kendilerinden başka şampiyon adayı tanımadıklarını söyleyip durdular.
Oysa ki ; hadi bir başka darbı mesel : Top yuvarlaktır ne olacağı belli olmaz örneğinde olduğu gibi “onlar, en iyileri bir araya getirmekle takım olmanın” farklı bir şey olduğunu anlamakta güçlük çektiler.
Nitekim bir müddet sonra işler kötü gitmeye başlayınca bu sefer federasyonu, hakemleri, suçlamaya başlayıp bazı güçlerin onları şampiyon yapmak istemediğini söylemeye başladılar. Yabancı orta hakem, yabancı VAR hakemi istediler geldi, sonuç değişmedi.
Her maç sonrası şikayet, her maç sonrası polemik onları bir yere götürmedi.
Bu süre içinde Galatasaray yöneticileri fazla konuşmamayı tercih ettiler. Okan Buruk söylemlerini itidalle oluşturdu. İşine baktı. Transfer edilen topçulardan azami verimi alabileceği dizilimler yaptı. Takım uyum içine girdi, bir kolej takımı gibi yüksek moral ve olumlu bir ruhla Tam bir ekip çalışması ortaya koydu. Sonuç ortada. İki kupa.
Galatasaray ve Fenerbahçe takımları birer örnek. Yönetim felsefesinde ekip çalışması, ekip ruhu yaratmak, bunu sağlayabilecek bir yönetim yapısına sahip olmak, şirketin paydaşları ile uyum içinde bütünleşmesini sağlamak, doğru bir swot analizi ile gücünü doğru belirlemek, zaaflarını bilmek, fırsatları doğru okumak ve değerlendirmek, tehditleri doğru algılayıp tedbirini zamanında almak ve bunların gereğini doğru yapmak başarıya götüren tek yoldur.
Peynir gemisi işle, gereğini yerine getirmekle yürüyor. Lafla ancak o kadar oluyor.