Hz. Muhammed bir gün evinde yatak kıyafetiyle oturmuş, az önce kendisini ziyarete gelen Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'le konuşuyordu.
Bir süre sonra kapı çalındı ve Hz. Osman'ın geldiği bildirildi.
Hz. Osman'ın geldiğini öğrenen Hz. Muhammed, hemen başka bir odaya geçerek, üzerindeki geceliği çıkardı, elbiselerini giydi.
Hz. Muhammed'in bu davranışını gören Hz. Ayşe, elbiselerini neden giydiğini sordu ve şu karşılığı aldı: “Osman'dan melekler utanır, ben nasıl utanmam...”

***

Ne acıdır ki, Hz. Muhammed'in böylesine saygısını kazanan bu büyük adam, öldürmesini bilmediği için, kendisine baş kaldıranlar tarafından vahşice öldürüldü...
Hz. Osman, yumuşak başlı, dürüst, son derece dinine bağlı bir kimseydi. İnsan sevgisi ve acıma duygusu, onun en büyük özelliklerindendi. Hz. Muhammed'i içtenlikle sever, O'nun uğrunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Etkili bir konuşmacıydı. Kur'an-ı Kerim'in kitap haline getirilmesinde olduğu kadar Müslümanlığın yayılmasında da büyük çaba göstermiş ve başarı sağlamıştı.

***

On iki yıllık halifeliğinin ilk altı yılı, tam bir güvenlik ve düzen içinde geçmişti. Ülkede eksiksiz bir denetim kurulmuş, tarım ve ticaret alanlarında büyük atılımlar yapılmıştı. Ne var ki, varlıkları çoğaldıkça Müslümanlar yaşadıkları gösterişsiz ve yalın hayattan uzaklaşıp dünya zevk ve nimetlerinden yararlanmak için günlerini gün etmeye bakıyorlardı.

***

Gel zaman git zaman ayaklanmalar başladı.
600 kişilik bir grup Medine'ye kadar geldi. Medine'de Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'den başka, Hz. Muhammed'in eşleri ve kentin ileri gelenleriyle görüştüler. Talha ve Zübeyr söylenenlere inanmadılar. Ayaklananlar, kötü amaçlarının ortaya çıktığını görünce Medine'nin dışında bekleyen arkadaşlarının yanına döndüler.
Hz. Ali oğulları Hasan ve Hüseyin'i de Hz. Osman'ı korumakla görevlendirmişti. Kendisi de Medine dışında karargâh kurmuştu. Burada Mısırlılar'ın temsilcileriyle görüşen Hz. Ali, teklifi öğrenince öfkelendi, hepsini kovdu. Öteki asi kurulları da Talha ve Zübeyr'den aynı karşılığı alınca, gidiyormuş gibi yaptılar. Bunun üzerine Hz. Ali, askerleriyle Medine'ye döndü.

***

Bu arada Hz. Osman ise sanki hiçbir şey olmamış gibi imamlık görevine devam ediyordu. Ona karşı olanlar da arkasında namaz kılıyorlardı. Vilâyetlerde, Medine'deki karışıklıklar öğrenilince, Hz. Osman'ı kurtarmak için hazırlıklar başladı. Tehlike içinde olduklarını anlayan isyancılar, işi çabucak bitirmek için Hz. Osman'ı öldürmeye karar verdiler.

***

İsyancılar bir gün saldırıya geçip Hz. Osman'ın evini ok yağmuruna tuttular. Atılan oklardan, Hz. Ali'nin oğlu Hasan'la, Talha'nın oğlu Muhammed yaralandı. İsyancılar, ok atarak bir sonuç alamayacaklarını anlayınca, bitişik evin duvarını delerek Hz. Osman'ın evine girdiler. Delik duvardan içeri giren isyancılar, Hz. Osman'ı oruçlu ağzıyla Kur'an-ı Kerim okurken buldular. İki suikastçı halifeye saldırdı. Biri kılıcını Hz. Osman'ın göğsüne saplarken, öteki de boğazına sarıldı. Az sonra, Hz. Osman kanlar içinde, cansız yerde yatıyordu. Hz. Osman'ın kanı, okumakta olduğu Kur'an'ın üzerine sıçramıştı.

***

İsyancılar iki gün Medine'ye egemen oldular. Korkusundan kimse sokağa çıkamıyordu. Hz. Osman'ın cesedi iki gün olduğu yerde kaldı. Sonunda Hz. Ali. Hz. Osman'ın gömülmesi için harekete geçti. Ölüyü taşlamak isteyen isyancıları dağıttı. Hz. Osman'ın cenazesi, Medinelilerden ancak 20 kişi tarafından kaldırılarak gömüldü. Hz. Osman'ın Kur'an-ı Kerim üzerine sıçrayan kanı hiçbir zaman kurumadı. Müslümanlar arasındaki savaşın başlangıcı oldu. Yüzyıllarca, sanki bu kanın kurumasını önlemek istercesine, mezhep kavgalarıyla Müslümanlar birbirlerinin kanını akıtıp durdular...

***

Yüzde 98'i Müslüman olduğu söylenen Türkiye'de, ölmüş bir kadın, defnedildiği mezarından çıkarılmak zorunda kaldı.
Ne diyeyim?
“Biz ne zaman bu kadar ayrıştık?”
Sahi, bilmiyor musunuz?