Biz insanlığın gerçek kültürünün, sanat sınırından başladığına inanıyoruz. Gerçek medeniyet, edebiyat ve sanattan doğar. Tarih, tiyatrosuz yükselmiş bir millet gösteremez (Muhsin Ertuğrul)

“Dört yıl önce yazdığı tarih kitaplarıyla tanınan Orhan Bahtiyar yakın dostu, hocası Sunay Akın ile bir Paris’e gider. O gün Sunay Akın şehir turu sırasında bir binayı gösterir, binanın üst katında sinema ve tiyatromuzun efsane ismi Batılı anlamda kurucusu Muhsin Ertuğrul’un kaldığını aktarır.

O gün hep Muhsin Ertuğrul konuşulur, Bahtiyar’ın yeni romanının kahramanı belli olmuştur; Muhsin Ertuğrul. BirGün’e verdiği röportajda da duygularını şöyle paylaşır Orhan Bahtiyar; “Bir kere 19 yaşında evini terk ettiği akşamki sağlam duruşu. Babası ölmüş, ablası ile eniştesinin yanında yaşayan bir genç. Tüm bunlara rağmen, tiyatro için evi terk edip bir pansiyonda yaşamaya başlaması, Paris’e gitmesi. Orada sefaleti görüyor, açlığı da. Aşkı da tadıyor. Çok da akıllı bir insan. Fransızcayı en iyi öğrenebileceğim yer neresi diye düşünüyor ve ağır ceza mahkemelerindeki davaları izliyor. Parası da çok az, ancak her akşam bir oyun izliyor. Her akşam dolu olan 127 tiyatro var o dönem Paris’te. Gündüzleri, sabah kahvaltısında kaldığı pansiyondan aldığı ekmeklerin arasına kestane koyarak yiyor. Sürekli öğrenmeye aç bir beyin ve ruh. Söyleyin bana, böyle birinin mücadelesi yazılmaz da ne yazılır?”

***

Kitabını, dünyada pandemiyle mücadele eden tüm sağlık çalışanlarına ithaf eden Orhan Bahtiyar, Muhsin Ertuğrul’un; sinema ve tiyatromuzun sancılı kuruluş günlerindeki faaliyetleriyle birlikte yaşamının en heyecanlı ve anlamlı günlerine odaklanmış. Çünkü o dönem Muhsin Ertuğrul, Türk tiyatrosunu yeniden inşa ediyor. Türkiye’de sahnelenen ilk ‘Hamlet’te rol alan Muhsin Ertuğrul, Cumhuriyet’in de ilk özel tiyatrosunu kuruyor. 1. Dünya Savaşı’nın en yakıcı günlerinde bile aklında sadece sanat var, tiyatro var. Çünkü Muhsin Ertuğrul, asıl savaşın cehalete karşı sanatla yapılacağının bilincinde.

Yazara göre; Muhsin Ertuğrul’un yaşamının 1911-1925 dönemi, roman olarak en çok değer taşıyan dönemi. Devam ediyor; “Muhsin, intihar etmek üzere Seine Nehri’nin köprülerinden birinden kendini suya bırakmak üzereyken o sabah okuduğu Andreyev’in bir oyununda geçen bir sözü hayata bakışını değiştiriyor. ‘Satacak bir pantolonun varsa ölmek neden?’ Tiyatro ve hayat, doğum ve ölüm gibi iç içe zaten. Hepimiz sahnede değil miyiz, yaşamın içerisinde. Konuşmalarımız, davranışlarımız, tepkilerimiz anlık olarak değişiyor. Hayatın bizim için uygun gördüğü rolü doğaçlama yaparak oynadığımızı düşünüyorum. Bu durumda hayatın ne farkı var sahneden?”

***

“Muhsin… 16 yaşında tiyatro sevdasına mani olmaya çalışan ailesine başkaldırıp kendi yolunu çizen ve sahnede devleşerek sonsuzluğa ulaşan bir sanat devrimcisi. Açlık, parasızlık, baskı ya da savaş. O, hiçbirini engel olarak görmedi; onun için imkânsız yalnızca içi boş, kof bir kavramdı. Ve aldığı her nefesi tiyatro için harcadı. İstanbul’dan Paris’e, Paris’ten Berlin’e, Berlin’den Stockholm’e uzanan bir tiyatro aşkının ayakta alkışlanası görkemli romanı.

O mesleği uğruna diyar diyar dolaşırken Bahtiyar’ın baş döndüren kurgusuyla sadece akıllara değil kalplere de kazınıyor.”

Bir Tiyatro Devi Haldun Dormen; “Muhsin Bey için yeni bir kitap yazılmış olmasına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Zira son yıllarda hiç lafı edilmez oldu ve neredeyse unutulup gitti. Bugün Türk tiyatrosunun böyle güçlü olmasına, bizlerin sağlam bir şekilde ayakta durmamıza olanak veren Muhsin Ertuğrul’un unutulup gitmesine bir tiyatrocu olarak üzülmemek mümkün değil. Muhsin Ertuğrul’un Türk tiyatrosunun gerçek kurucusu olduğunu bilmemiz ve daha da önemlisi gelecek nesillere bildirmemiz gerek.”

Tiyatro Ustası Zihni Göktay; “Cumhuriyetimizin kurucusu nasıl ki, başöğretmenimiz ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ise; Türk tiyatrosunun kurucusu, koruyucusu ve bugünlere gelmesini sağlayan tiyatromuzun başöğretmeni de Muhsin Ertuğrul’dur. Ne mutlu bana onun imzası ile ‘Darülbedayi’ yani ‘Güzellikler Evi’ olan Şehir Tiyatroları ailesine katıldım. Bu kitapla başöğretmenimin uzun zaman sonra tekrar anılması mutluluk verici. Perdeler, hiç kapanmasın!”

“Dünya sahnesinden bir Muhsin Ertuğrul geçti ardında ışıltılı bir iz bırakarak” diyelim, yazıyı da bağlayalım. Sanatın, sanatçıların kültür emekçilerinin unutturulmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, tiyatromuzun şu zor günlerde ayakta zor durabildiği şu günlerde “Muhsin” okunmalı, okutturulmalı. İyi gelecektir…