Bu yargı, sadece geçen pazar oy kullanmaya giden Fransızların bir düşüncesi değil, bizzat seçim zaferi konuşmasında Macron'un da ifadesi idi: “Birçok Fransızın aşırı sağı durdurmak için bana oy verdiğinin bilincindeyim!”

Peki tıpkı 2017 yılında olduğu gibi Emmanuel Macron, aşırı sağın lideri Marine Le Pen’in karşısına geçerken, ortalama bir Fransızı kaygılandıran hangi düşünceler söz konusu idi?

Bu sorunun yanıtı için öncelikle Le Pen’i tanımak gerekli. 5 Ağustos 1968'de doğan 54 yaşındaki Le Pen, 2012 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı adayı olarak seçim meydanlarında. Onunkisi bir maraton koşusu gibi, her seçimde oyunu arttırarak hedefe doğru ilerliyor sanki. 2012’de yüzde 18 oy oranı ile François Hollande ve Nicolas Sarkozy'yi takip etmişti. 2017'de  ise oyu yüzde 34’lere yükselmişti. 2022'de tekrar Fransa Cumhurbaşkanlığı için aday olduğunda oy oranı artık yüzde 48’lerde. Dikkatinizi çekerim, Macron’da olduğu gibi emanet oy değil onunkisi!

Marine Le Pen, tüm bu başarıyı, partisinin politikalarını yeniden kurgulayarak elde etti. Eşcinsel ve kürtaj söylemlerinden ırkçılık, antisemitizm ve Pétain yanlılığıyla suçlanan üyelerin partiden atılmasına kadar birçok radikal karara imza attı. Öyle ki partinin halk nezdindeki imajını adım adım yükselirken, ortaya koyduğu bu değişiklikler nedeni ile Fransa'da aşırı sağını kült ismi ve Ulusal Cephe'nin kurucu babası Jean-Marie Le Pen’in, kendisi ile aynı soyadı taşımaktan büyük utanç duyduğunu ifade ettiği tepkileri karşılamak zorunda kaldı! Parti politikalarındaki köklü değişikliklerine yönelik eleştirileri nedeni ile babasını partiden attığını da burada belirtelim!

Paris’teki ünlü Panthen’un karşısındaki Pantheon-Assas Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alan ve bir dönem avukatlık da yapan Le Pen, Time 100 listesindeki en etkin kadınlar arasında ve önceki dönem Avrupa Parlementosu milletvekili olarak şimdiki Alman Şansölyesi Martin Schulz’un ardından en etkili siyasetçi seçilmişti. Partisinin kimliğindeki demokrasi ve cumhuriyet açılımlarına bu yüksek çalışma azmini de koyduğumuzda, kendisini 2027 seçimlerinde Fransa Cumhurbaşkanı olarak görmek doğal bir gelişme olacak.

***

Macron için Pirus Zaferi dedik çünkü, O’nun bu başarısı, MÖ 280 yılında Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus’un Roma’ya saldırarak telafisi mümkün olmayan kayıplar pahasına kazandığı bir zaferi andırıyor. Pirus Zaferi biliyorsunuz, özünde yenilmeye mahkûm galibiyetleri anlatmak için kullanılır ve Macron, ikinci döneminde ilk dönemdeki politikaları dışında bir şey vaat etmediğinden Fransa’yı başarısız politikaları ile Le Pen’e altın tepside sunacaktır.

Beklenildiği gibi yapacağı ilk işlerden birisi, pandemi nedeni ile ciddi bir ekonomik güçlük içinde bulunan kesimlerin nefes alması için teşvik ve destek içerikli mali politikaları devreye almak olacaktır. Seçim konuşmasında da dile getirdiği gibi, daha kapsayıcı ve bütünleştirici bir siyasi dil içeriği oluşturacak, uluslararası sorunlar için politika belirleyici bir kimliğe evrilmek isteyecektir. İkinci Cumhurbaşkanlığı dönemini yaşamanın rahatlığı ile, bir başkanlık yarışı daha yaşamasının mümkün olmadığı bir arenada, aşırı sağın güçlenmesinin ve aldığı emanet oylarını huzursuzluğunda beş yılını tamamlayacaktır.

AB, Amerika ve NATO için Le Pen’in öngörülemez tutumu göz önüne alındığında, Macron’un seçilmesi, derin bir nefes aldıracak olumlu bir gelişme oldu. Ama ülkemiz ile ilişkilerde neredeyse düşmanlık noktasına gelen düzey, Ukrayna Savaşı ile biraz düzelse de Türkiye'nin AB üyeliği dahil bir çok konuda Macron’un perspektifi değişmeyeceğine göre, fazla bir beklenti içinde olmamak gerek. Zaten seçim günü yaptığı “Ermeni Soykırımı” tarzındaki vurgusu bunun kanıtı. Ayrıca, Ukrayna Savaşı’nda Rusya ile diyalog kapılarının her zaman açık olmasına yönelik görüşlerini dile getirirken söylediği “Başkan Putin ile her zaman objektif bir düzlemde konuşmaya gayret ettim. Bir noktada ateşkes zorunlu.Avrupa bu ateşkes masasının etrafında olmalı. Putin ile konuşmazsak, müzakereciler Erdoğan veya Çin Devlet Başkanı olacak” şeklindeki beyanı, Cumhurbaşkanımıza bakış açısını dile getiriyor.

Eğer Macron, aşırı sağın güç kazanması ile Le Pen tarafından manupile edilecek popülist politikaların rotasına girerse, Türkiye-Fransa ilişkilerinde fazla iyimser olmamak gerek, ancak Kanuni Sultan Süleyman’a kadar dayanan köklü geçmişin yüksek standartlı bir işbirliğine evrilmesi iki ülkenin de çıkarına olacaktır.

**

21 Aralık 1977 doğumlu olan Emmanuel Jean-Michel Frédéric Macron, 45 yaşında ikinci Cumhurbaşkanlığı görevine 13 Mayıs’ta resmi olarak başlayacak. İlk turdaki sonuçlarda kendisinin yüzde 27.84'lük oyunu Marine Le Pen yüzde 23.15 ile takip etmişti. Pandemi ve savaşın yarattığı uluslararası kriz ortamını belirsizliği ve aşırı sağın engellenmesi bağlamında Fransız seçmeni, görevde bulunan tecrübeli başkana teveccüh etmiş görünüyor. Umulur ki, Paris Ouest Nanterre La Défense Üniversitesi felsefe bölümü mezunu, Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü'nde lisansüstü diplomalı ve École Nationale d'Administration gibi seçkin okullarda okumanın ve Fransa Cumhurbaşkanlığı deneyimini taşımanın artıları ile ikinci döneminde dünya barışı, iklim değişikliği, küresel ısınma ve habitat daralması gibi küresel sorunlarda olumlu politikaların yaratıcısı ve uygulayıcısı olur.