Kaşgar Emiri Yakub Bey'in (öl. 1877), Osmanlı devleti ilen olan diplomatik ve askeri ilişkileri Türkiye’de gayet iyi biliniyor. Osmanlı sultanı Abdülaziz, Türkistanlılara nasıl davrandıysa, Yakub Bey ve elçilerine de aynı şekilde davranmışlardır

İstanbul’a gelen Kaşgarlı hacılara saygı gösteriliyor, kendilerine maddi destek yapılıyordu. Yakub Bey, İstanbul’a farsça nameler göndererek, Osmanlı sultanından askeri destek talep etti. Yakup Beyin elçilerine ve Kaşgar’a, Kuran, İslami kitaplar, saat, hilat, top, tüfek, name, lihye-i saadet, kılıç, mücevher, nişan, Mushaf gibi hâkimiyet alametleri gönderildi. Medine’deki Kaşgarlı hacılara da maddi ve manevi destek verildi. Hindistan Bombay’daki Osmanlı şehbenderi, Kaşgar ve ahvali hakkında raporları İstanbul’a gönderdi. Emirin elçileri, Bombay-Süveyş yoluyla İstanbul’a geliyorlardı. Kaşgar Kadısı Habibullah Efendi, 1896 yılında İstanbul’u ziyaret etti. Yakub Bey'in elçisi Seyyid Yakub Han, elçi olarak iki kez İstanbul’a geldi. Yakub Bey'in, Osmanlı devletinden himaye talebi kabul edildi. Sultan Abdülaziz bu teklifi kabul etti. Ortak para basıldı. Kaşgar’da hutbe, Abdülaziz adına okundu. Osmanlı sancağı Kaşgar’da dalgalandırıldı. Osmanlı subayları, askeri malzemelerle Bombay yoluyla Kaşgar’a gönderildi. Sultan Abdülaziz döneminde başlayan iyi ilişkiler ne yazık ki Rusların 1871’de Kaşgar’ı işgal etmesiyle sonraki süreçte devam ettirilemedi. Osmanlı kaynakları Yakub Beyden saygıyla söz ederler. Onun Doğu Türkistan’da Çine karşı yaptığı cihadı övünçle ifade ederler. Bu dönemde (1867-1877), Uygurlar Doğu Türkistan’da devlet idaresine hâkim olmuşlar; eski Mançu ve Moğol idareciler tasfiye edilmiştir. Kaşgar’da Osmanlı tebaasından kişiler vardı.

YakubbeyaskerleriKURNAZ BİR HÜKÜMDAR

Batılı tarihçiler, Rusya, İngiltere ve Osmanlı devletiyle diplomatik ilişkiler kurmayı başarmış olan Yakub Bey'i genellikle olumsuz, fırsatçı bir figür olarak belirtirler. Georgetown Üniversitesi tarihçilerinden Profesör James A. Millard, 'Avrasya Kavşağı' isimli kitabında Yakub Bey'i, ‘Uygur özgürlük savaşçısı değil, kendi rejimini Tarım Havzası halkına empoze eden bir Hokandlı’ olarak tanımlar. Hokand Hanı Âlim Kulu Han'ın talimatıyla bir Müslüman kasabası olan Kaşgar’ı yağmaladığından söz eder. Şöyle bir değerlendirme yapar: “Yakub Bey'in geçmişine ilişkin ayrıntılar mitler tarafından gizlenmiştir: Gençken o, çayhanelerde dans eden bir çocuk olarak çalışıyordu ve daha sonra, önemli bir ticari işletmenin şefi olarak görev yapmak üzere atandıktan sonra, Rusların Ak Mescid'i (Kızılorda) işgaline karşı yerel güçlere kahramanca bir direnişe liderlik etti. Bu hikâyelerin gerçeği ne olursa olsun, Kaşgarya'da başarılı bir komutan ve kurnaz bir hükümdar olduğunu kanıtladı ve kısa sürede Büzürg'ün yerini aldı.”

Veselovski 1898 Yakub Bek

Şöyle devam eder: “1865'te Yakub Bey, sevilmeyen Kırgız'ı Kaşgar'dan kovdu ve kısa süre sonra Yengişahr'ı (Yengihisar) aldı. Bu şehir düştüğünde Yakub, patronu Alim Kulu’ya geleneksel Türk-Moğol tarzında dokuzun katları halinde bir haraç sundu; dokuz Çinli top, dokuz çekici Çinli bakire, dokuz Çinli genç oğlan, seksen bir ons gümüş, seksen bir at ve seksen bir porselen. Şehirdeki Dunganlarla gizli bir anlaşma yaptıktan sonra nihayet Kaşgar'daki King kalesini ele geçirdi. Onun askerleri, binlerce Çinli tüccarı ve milis kuvvetini katletti ve Mançu subayları barut depolarıyla birlikte kendilerini havaya uçurdu.”

Yine, “Yakub Bey, Kaşgar ordasını (saray), Cihangir işgalinden sonra King tarafından inşa edilen, yerel olarak gülbağ veya gül bahçesi olarak bilinen çok kapılı bir kale olan 'yeni şehirde' kurdu. Yakub olarak da bilinen Atalık Gazisi'ne (baba kutsal savaşçı) gelen yabancı ziyaretçiler, ipek cüppeli görevliler tarafından avlulardan, çeşitli etnik kökenlerden gelen kişisel muhafızlarının gözleri önünde, saksı kavakları ve kafesli duvarları olan bir köşke götürülüyordu. Emir onları Orta Asya ve Avrupa karışımı bir törenle karşıladı; çay, meyve, kuruyemiş ve ekmekten oluşan geleneksel yemeğe oturduklarında bir grup İngiliz elçisi 15 pare top atışıyla selamlandı. Kaleden çok uzakta olmayan bir yerde Yakub'un üç harem bölgesinden biri bulunabiliyordu (diğerleri Kaşgar ve Yengisar'daydı), burada 200 karısı ve cariyesi olduğu söyleniyordu; muhafızları kadar çeşitli bir grup olduğu söyleniyordu” demektedir. Yakub Bey'in faaliyetleriyle ilgili olarak: ‘Kâfir Hıtay'a (Çinli) karşı katı bir İslamcı politika izledi. Yetkilileri, King yönetimi altındaki pazarlarda yaygın olduğu söylenen kedi, köpek, fare, domuz ve eşek gibi haram etlerin satışı, kadın ve erkek fuhşunun sıkı bir şekilde kontrol altına alınması, alkol tüketimi ve İslam hukukuna bağlı kalınmasını zorunlu kıldı. Kadı Reis (dini hâkimler), şeriatı korumak için polis ekipleriyle birlikte sokaklarda devriye geziyor, uygunsuz şekilde örtünmüş kadın veya türbansız erkeklere sis dağıtıyordu. Yakub Beg ayrıca Kaşgar bölgesindeki önemli türbeleri onardı, bağışladı ve ziyaret etti: Afak Hoca, Satuk Buğra Han ve Bibi Miriyam'ın (yerel olarak saygı duyulan bir aziz, Karahanlı Arslan Hanları'nın başhemşiresi) mezarlarını tamir ettirdi.”

2022072810305999448

HOŞ KARŞILAMADILAR

Tarihçi James A. Millard, Yakub Bey'in yaptığı uygulamalarıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “Yerel Uygurlar bu değişiklikleri pek hoş karşılamadılar. Yakub Bey rejiminin meşruiyet arayışı içinde uyguladığı İslam hukukunun katıyorumuna alışkın olmadıkları gibi, birçoğu daha ağır bir vergi yükünden ve toparlanması yavaş olan bir ekonomiden de muzdaripti. 1864-7'deki kargaşa, Çin'den gelen son ticaret akışını da kesmiş, Çin çayı, gümüşü ve diğer eşyaların yeniden ihraç edilmesi şeklindeki önemli antrepo işine de son vermişti.”

Şöyle devam ediyor: “Yakub Bey büyüleyici bir geçiş figürüdür. Bir yandan Timurlenk'ten geldiğini iddia eden, dini kurumların patronu olan ve bir kabile şefi gibi birliklerini grup avına yönlendiren, tanıdık tipte bir Orta Asyalıdiktatördü. Ancak diğer yandan Orta Asya'yı genişleyen Britanya ve Rusya ile gerileyen King ve Osmanlı imparatorlukları arasında yer bulmakta zorlanan yeni stratejik durumun da farkındaydı. Cengizli ve İslami meşruiyetin ve kişisel olarak sadık bir taraftarın, bu koşullar altında rejimini sürdürmek için yetersiz olacağını kurnazca kabul ederek, emperyal güçlerle uzun mesafe diplomasisine girdi ve ordusunu modern silah ve tekniklerle donatmaya çalıştı. Kasıtlı olsun veya olmasın, hem Avrupa'da hem de Orta Asya'da uluslararası tanıtım topladı. Yakub Bey döneminde Sincan ilk kez tüm dünya tarafından görünür hale geldi ve emperyal genişleme ve küreselleşmenin daha büyük dramasıyla birleşti.”

 Mir Kamil KasgarliMADENLER TERK EDİLDİ

Millward, Yakub Bey döneminde Kaşgar halkının fakirleştiğini ve eski idareyi (Çin idaresini) özler hale geldiklerini yazıyor. Şeriatın ticarete yasaklamalar getirdiğini söylüyor: “Yeşim madenleri bile terk edildi. Dahası, savaşlar sırasında özellikle İli'de ve Yakup Bey'in topraklarının doğu kesiminde nüfus azalmıştı. Ekonomik kriz yüksek vergilerle daha da kötüleşti: Eyalet ve şehir yetkilileri maaş alamıyor ve halkın geçimini sağlıyordu. Rejim yaklaşık 40 bin askerden oluşan bir orduya sahipti. Çoğunlukla Cungarya’da konuşlanmış ve Çin'den gelen gümüşle ödeme yapılan King kuvvetlerinin aksine, Yakub Bey'in kuvvetinin Altışahr'da yerel olarak desteklenmesi gerekiyordu, bu da nüfusun üzerindeki yükü artırıyordu. Aslında Yakup Bey'in rejimi büyük ölçüde bir işgal rejimiydi. Vaha şehirlerinin kontrolünü ele geçirirken, 1864 isyanlarının hemen ardından iktidara gelen yerel dini liderleri ortadan kaldırdı. Valilerinin çoğunluğu ve ordusunun çekirdeği, Keşmirliler, Badahşiler, Afganlar, Kırgızlar, Moğollar, Dunganlar ve hatta 'yeni Müslümanlar' (yengi Müsülman) olarak bilinen bazı yeni Çinli din değiştirenler tarafından desteklenen Hokandilerdi.
1870'lerde stratejik ve ekonomik nedenlerden dolayı Yakub Bey'in devletine meraklı olan İngiliz elçileri yine de halkın Özbek tarzında giyinmiş atlı Hokandi muhafızları tarafından sindirilmiş göründüğünü kaydetti. Her ne kadar insanlar King'i (eski idareci) hala nefretle hatırlasa ve İslami otoritelerin yönetimi fikrini memnuniyetle karşılasa da, bazıları en azından gönülsüzce de olsa Mançular döneminde zamanların daha iyi olduğunu kabul etti.”
Kashgar Minarete D01
Pazaryerleri hareketliydi
Bir çağdaş şahidin gözlemlerini aktarıyor: “Şimdi pazar gününde gördüğünüz şey... Hıtay'ın (Çinlilerin) zamanındaki yaşam ve hareketliliğin yanında hiçbir şey değil. Bugün köylüler kümes hayvanları ve yumurtalarıyla, pamukları ve iplikleriyle ya da satılık koyunları, sığırları ve atlarıyla geliyorlar; baskılı pamuklular, kürk kasketler, şehir yapımı çizmeler veya ihtiyaç duyabilecekleri her türlü ev eşyasıyla ve her zaman içlerinde güzel bir akşam yemeğiyle geri dönüyorlar ve biz de dükkânlarımızı kapatıp mallarımızı gelecek haftaki pazara kadar kaldırıyoruz. Bazılarımız bu arada küçük bir girişimle çevredeki kırsal pazarlara çıkıyor, ama bizim en büyük günümüz şehirdeki pazar günü. Hıtay zamanında durum çok farklıydı. O zamanlar insanlar her gün alıp satıyorlardı ve pazar günü çok daha neşeli geçiyordu. İnsanları ibadete gönderecek, kadınları sokaklardan kovacak subaşı ile silahlanmış altı muhtesibi ile Kazı Reis yoktu ve hiç kimse alkollü içki içmek ve yasak etleri yemekle suçlanmıyordu.
Müzisyenler ve akrobatlar vardı ve kalabalığın arasında dolaşan ve insanları oyalayan falcılar ve hikâye anlatıcıları vardı. Mağazaların önlerinde bayraklar, pankartlar ve her türden resim dalgalanıyordu ve müşterilerini memnun etmek için yüzünü boyayan, ipek ve dantellerle süsleyen callab da vardı. ... Evet, çok sayıda düzenbaz ve kumarbaz da vardı, insanlar sarhoş olunca ceplerini soydular. Şimdi de öyle yapıyorlar, ama bu kadar alenen değil, çünkü artık İslam'ın yönetimi altındayız ve şeriat sıkı bir şekilde uygulanıyor.” (James A. Millward, Eurasian Crossroads).