Geçtiğimiz haftanın yoğun gündemi içinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak eğitimin türüne imkan ve zorluklara göre bazı okullar, yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir” açıklaması yeterince tartışılmadı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “Medrese akademiden, akademi de medreseden istifade etsin” sözleri ise hiç tartışılmadı!
Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaşmamızda en önemli dönemin 1946-1950 yılları arası olduğunu birçok kez yazdım. Daha kesin tarih vereyim: 5 Ağustos 1946 ve 16 Haziran 1950…
İlk tarihte, CHP iktidarında, Atatürk’ün devrimlerinden ödün vermek istemeyen Köy Enstitüleri'nin kurucularından Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel görevden alınmış, yerine Şemsettin Sirer getirilmişti. Sirer’in ilk işi, bir genelgeyle, karma eğitim gören kız ve erkek öğrencileri birbirinden ayırmak olmuştu. Amaç, tamamen gerçek dışı olan ‘Köy Enstitülerinde fuhuş ve komünizm propagandası var’ söylentilerinin önüne geçmek ve muhafazakar oyları kazanmaktı.
Oysa Hasan Ali Yücel 2 Şubat 1923’teki bir toplantıda, ilk kez karşılaştığı Mustafa Kemal'e ‘mekteplerin yanında medreselerin devam edip etmeyeceğini’ sormuş, Mustafa Kemal ‘eğitim birliği’ ve ‘karma eğitim’in önemini vurgulayarak yanıtlamıştı, bu soruyu.
İkinci kırılma, 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin tam 32 gün sonra Türkçe ezan zorunluluğunu kaldırması oldu. Atatürk’ün isteği ile ilk kez 30 Ocak 1932’de Fatih Camisi'nde okunan Türkçe ezan, halkın çoğunluğunun büyük ilgisini görmüş, benimsenmiş ve 18 yıldır okunmaktaydı. Demokrat Parti’nin “Arapça ezan isteyenler dindar, Türkçe ezanda direnenler dinsizdir” kampanyası sonrası CHP’lilerin, Atatürk’ün Türkçe ezanının kaldırılması yönünde oy kullanmaları çok üzücüydü. Gerçi karar masum görünüyordu; Arapça ezan zorunlu değildi, sonuçta. Ancak kısa bir süre sonra Türkçe ezan tamamen ortadan kalktı. Bugün hukuken serbest ama Türk milliyetçileri (!) bile Arapça ezandan yana…
Demek istediğim şu: “Zorunluluk kalkınca, isteyen istediğini yapar” bir aldatmaca. “Sadece üniversiteli kızlarla sınırlı kalacak” denerek, CHP desteğiyle getirilen türban, kısa zamanda anaokullarına ve tüm devlet kurumlarına yayılmadı mı? Kılıçdaroğlu, üç ay önce “Türban sorununu ben çözdüm” diye utanmadan övünüyordu; gelişmelerden mutlu, yani! Geçenlerde de “Bana bir felsefi derinlik gösterebilirseniz, ben bırakın kurultay yapmayı, vallahi yarın sabah giderim” demiş. Oysa o felsefi derinlik, bir türlü değerini anlayamadığı Atatürk'ün ilkeleri, yani ‘Altı ok’! Özellikle de ‘laiklik’!
Devrimlerden verilen tavizlerle, muhafazakar oyların kazanılacağını düşünüyorlar, hala. Aslı dururken neden size oy versinler? Yıllar önce Uğur Mumcu şu saptamayı yapmıştı: “Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır. CHP iktidarı, 49 yılında din derslerini kabul etti. Yıkıldı, kurtaramadı bu ödün.”
Delegelerin yarısından çoğu “Git” dediği halde, birkaçını korkutup imzasını geri aldıran, dokuz seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu o koltukta oturduğu sürece, önümüzdeki yerel seçimlerin sonucu CHP açısından hüsran olur.
Benden söylemesi…