“Anneliğin, kadınlığın, acının rengi, dili, ırkı, dini ve siyaseti olamaz.” Üç kadının, üç annenin Türkiye’de kadınlara, çocuklara, hayvanlara yapılan şiddete, saldırıya, kıyıma dikkat çekmek için başlattıkları yürüyüş öncesi ortak sözleri…
Anneler, bacılar, eşler… Hepsi kadın… Nicesi dövülen, satılan, baskı altında tutulan, acılar yaşayan, işkence gören, öldürülen kadınlar…
Bu tür iç karartıcı haberleri iletişim araçları, sanki birbiriyle yarışır gibi anında ulaştırıyor bize!
Oysa “atalarımızca kadına mal edilmiş, cinsel tacizi ve her türlü şiddeti hak etme, kötülük ve güvenilmezlik kaynağı olma, alınır satılır mal görülme, zayıf, yetersiz, eksik, uğursuz, işe yaramaz, eğlence düşkünü; kısacası, kötü olan ve kötü giden ne varsa ondan sorumlu tutulma hâlinin son derece yorucu, tüketici, onur kırıcı olduğunun görülmesini” istiyor kadınlarımız. (*)
Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Kuşkusuz kadın izleri her güne, her ana damgasını vuruyor. Yurdun her köşesinde güne değgin toplantılar düzenlenecek, konuşmalar yapılacak. Gönlümüz, kadına baskıların, saldırıların, töre kıyımlarının, öldürümlerin sona ermesini istiyor.
Bugünden kutluyorum kadınlarımızın bu özel ve özge günlerini.

KİTAPLARI, ŞARKILARI YASAKLAMAK…

Kitapların, şarkıların, türkülerin yasaklanması… Bu anlayışı, davranışı onaylamak olası değil.
Eğer kitaptaki düşünceleri kabul edemiyorsanız, şarkıların, türkülerin, şiirlerin sözlerine, içeriğine karşıysanız, tepkiliyseniz, siz de yazın, siz de söyleyin, siz de savunun düşüncelerinizi.
Böyle baskılar, yasaklamalar, sıkıdenetimler aslında yasaklara ilgiyi, merakı daha artırmaz mı?
Sıkıdenetimli beyin yaratmak, yasakçı algıyı çoğaltmak bir ülkenin insanlarına yapılacak en büyük kötülüktür.
Ülkemizin birçok kentinde kitap fuarları açıldıkça içim açılıyor, göneniyorum. Ne var ki kimi kentlerimizdeki kitap fuarlarına bazı yazarların kitaplarıyla girmesi yasaklandı haberlerini de ürpererek izliyorum!
Devletin radyolarında bazı şarkıların, türkülerin çalınmasına yasak getiriliyor!
Bu yasakçı, sıkıdenetimci anlayışı bu çağda sürdürüyor olmaya ne demeli? Sevgili Orhan Baykal’ın geçen pazar bu konuyla ilgili yazdıklarına katılmamak olası mı? “Halka mal olmuş şarkı, türkülerdeki sözleri, kadın bedenini aşağılama bahanesi olarak görmek neyin nesidir?” Anlamış değilim ben de…

YUSUF ALPER VE İBRAHİM TIĞ’A ÖDÜL…
Türk şiirinin önemli adlarından Kemal Özer, önce İkinci Yeni içinde yer alır. Daha sonra dünyaya yeni bir bakış, yeni bir sanat anlayışıyla yazdığı şiirleriyle toplumcu gerçekçi çizgide şiirlere yönelir. Bu dönemde, toplumsal, siyasal olaylara, insanların tepkilerine, duygu ve düşüncelerine tanıklık etmeyi amaçlayan şiirler yazar.
30 Haziran 2009’da yitirdiğimiz Kemal Özer anısına bu yıl ailesi ve Artshop Yayıncılık tarafından şiir yarışması düzenlendi, sonuçları geçen hafta açıklandı.
Seçici kurulca “Yayınlanmış Kitap Dalında” Mehmet Ercan’ın, “Sevdam Sığmadı Düşlerime” adlı kitabı birinci, Uygur Orhan’ın “Dudak Okuma Notları” adlı kitabına “Jüri Özel Ödülü” verildi.
Yayımlanmamış dosya dalında ise Emin Kaya’nın “Yırtık Devrim” adlı dosyası birinci olurken, Devrekli gazeteci, şair, benim de değerlim İbrahim Tığ, “Sur ve Sır” adlı dosyası ile “Jüri Özel Ödülü”nü kazandı.
Ayrıca İzmirli şair dostum Yusuf Alper de “Kemal Özer Onur Ödülü”ne değer görüldü. İki dostumu da kutluyorum.
(*) Kadında Söz İzleri, Kangur Y. Derleyen Gülseren Mungan