Çok uzak zamanlara, anılara karışan eski yıllara, çocukluğuma dönüyorum. Ulaşılması güç ayrı bir dünya gibi düşlediğim İzmir’i kuruyorum kafamda. Bir düş kentiydi İzmir o uzak kasabada, çocukluğumda…
İzmir güzellikti, şirinlikti, ayrıcalıktı… Düşümdeki, düşüncemdeki İzmir’i biçimleyen, yücelten, İzmirli memur ailenin güzel kızı Serpil abla mıydı? İzmir’i betimleyecek başka bir görüntü, renk, iz yoktu ki dünyamda.
Kemeraltı, İnciraltı, Kadifekale, Fuar, Saat Kulesi, Varyant, Kordon… adları ne anlama gelirdi? Ayrımına varamazdım çocuk aklımla.
Yıllar sonra yolum İzmir’e düşecek ha; hayal bile edemezdim. 1977 yılında kendimi bu kentte buluverdim. 41 yıldır aşındırıp dururum sokaklarını, yollarını, kaldırılmalarını… Bıkmadan, usanmadan, yorulmadan; dahası umutlar, dostlar, dostluklar biriktirerek, yazarak, sevgiler çoğaltarak…
Bu kente gelince öğrendim otların adını; şevketi bostanı, turp otunu, radikayı, arap saçını… Kentin belleğine taşınan yalı çapkınını, eskilerin zülf-aruz diye adlandırdıkları, ama en çok İzmir sarmaşığı diye ünlenen Selluka’yı burada duydum.
9 Eylül Gazetesi’nde selluka çiçeğini İzmir adıyla yeniden buluşturmak, yaşama geçirmek, yaygınlaştırmak için anlattıklarını okudum Atölye Su yöneticisi Pelin Uğur’un. “Selluka, İzmir için tescillenmesi gereken bir olgu. Uçan bir yalı çapkınının ağzında bir Selluka çiçeği, ayağının ucunda ise bir saat kulesi olduğunu hayal ediyorum. Birçoğuna göre sıradan bir çiçek. Ama İzmir’e sahip çıkacak bir çiçek. Neden uluslararası sanatçıları bir araya getirip bir festival düzenlemiyoruz? İstanbul’un laleleri tanınıyor ise İzmir’in de sellukaları tanınmalı” (26 Eylül 2018)
“Sellukalar sarsın bahçelerimizi” deyip düşmüş yollara Pelin Uğur. Alkışlanası bir girişim, çiçek gibi bir eylem. Düşünün İzmir’in her yanında sellukalarla karşılaşmak, o renkleri, kokuları duyumsamak az şey mi?
Bu yazıyı hazırlarken bilgisunar’dan Ezginin Günlüğü topluluğunun Selluka şarkısını dinliyorum:
“Sen sen sen aşkı bilsen, başka bir dünyaya girsen /Sen sen sen aşkı bulsan, selluka gibi sarılsan”
Bir yandan da “İmbatım İzmir” adlı şiir kitabında Buket Işıkdoğan’ın Selluka’sına göz atıyorum:
İzmir aşktır/ Kadını da çiçeği de seçkin/ Selluka gibi İzmir sarmaşığı
Tüm sokakları sarıp sarmalardı bir zamanlar/ Mis kokulu sellukalar altında fısıldardı aşılar sevdasını/ Yağmur sonrası parıldayan güneşle açar çiçeklerini/ Her kadının kokusu özeldir/ İzmir’in de öyle/ Selluka kokar gündüzleri, geceleri
Haydi o zaman Pelin Uğur’un çağrısına katılalım; sellukaların da eksik olmadığı bahçeler, balkonlar oluşturalım; İzmir’imiz güzel kokular, renklerle donansın.

Avni Ölez’i anarken…

Dün, şair Avni Ölez’in ölüm yıldönümüydü. Onu 18 Aralık 2010’da İzmir’de toprağa vermiştik. Yaşarken adına Şiir Ödülleri de verilen, ölümünden sonra sürdürülemeyen Avni Ölez’in şiiri için şunları yazmıştı Neyzar Karahan: “Şiirini başka seslerden arındıran, kendine özgü biçime ve kendi sesine dönük söyleyişlerle yazıyor. Yaşam içinde kendini yalnız bulanların, çevreyi yadırgayanların, tedirginlerin iç dünyasından kopan fırtınaların şiirini söylüyor Ş. Avni Ölez.”
Şimdi sonsuzlukta buluşmuşlardır, benim de her zaman eksikliklerini duyumsadığım iki dost! Işıklar içinde olsunlar. Ne yazık ki anmayı bile unuttuğumuz (!) şairimizi “opus”lu şiirlerinden biriyle analım diyorum: İnsan kardeşim/ düşlerimin tümünü iyiye yorma/ söylerken utanıyorum/ insan kardeşim/ sevinçlerine gizlenip durma/ seni acılarından tanıyorum.